Karıncaya emir, arıya yâsub (arı beyi), insana? (Kafa Avcılığı)

Allah'ın kâinatı idare ettiği "sünnetullah” kelimesiyle ifade edilen kanunlar asla değişmez.

"Allah'ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.” Fetih, 48/23.

Kâinatta yukarıda ifade ettiğimiz anlamda süregelen iki çeşit sistem var.

1.Rabbimizin ‘'sünnetullah ‘' diye ifade ettiği tabiat kanunları ki; insan dışında diğer varlıklar bu kanunları doğuştan kendilerine yüklenen paket program sayesinde biliyorlar ve uyumla hareket ediyorlar.

2.İnsana verilen irade ile kendine açılan alanda dilerse sünnetullaha uyumla, dilemezse -dünya/ahiret bedelini ödemeyi kabul ederek- uyumsuz hareket edebildiği serbest olduğu sistemde insanlar özgür bırakılmış durumdalar.

Bireyler ve milletler Kâinattaki ‘'sünnetullah ‘' denilen sistemi yakından tanıdığı ve ona uyumlu hareket ettiği oranda yükselirler, ilerlerler, gelişirler.

Akıllı insana düşen; müfessiri Kur'an-ı Kerim'in rehberliğinde kâinat kitabını anlamak, ibret almak ve o değişmez kanunlarla uyumlu bir hayat sürerek dünya/ahiret saadetini kazanmaktır.

Milletlerin gelişmesi için hayati öneme sahip olan sünnetullahtan bir kanunun yorumlanması ve uygulanması misali ile konuyu açalım.

Allah kâinatta yarattığı topluluklara bir baş, lider, önder tayin etmiştir.

Onların cinsinden, onlar gibi ama onlara göre daha üstün yeteneklerle donatılmışlarla sevk ve idarelerini sağlamalarını ilham etmiştir.

"Karıncayı emirsiz, arıyı yasubsuz bırakmayan kudret-i ezeliye, elbette beşeri nebisiz bırakmaz" cümlesiyle konuya dikkat çeker Bediüzzaman Said Nursi.

Peki, günümüze konuyu nasıl taşıyacağız?

Allah'ın yarattığı "özel çocukları/üstün yeteneklileri” seçip, onları özel eğiteceğiz ve toplumda eğitim, idare, sanat, spor, siyaset gibi bütün alanlarda grupların başında bu liderlerle yürüyeceğiz.

Aileleri/özellikle anneler, anaokulu ve ilkokul öğretmenlerine vereceğimiz seminerlerle bu özel/farklı çocukları tespit edebildiğimiz en erken dönemde belirleyecek ve normal sistemden ayıracağız.

Osmanlı bu sistemi hakkıyla uyguladığı oranda başarılı oldu. Bu sistemi bozdu ve yıkılması mukadder oldu.

Zekâ seviyesi olarak 120(+) olanları Enderun Okulları'nda eğitip beyin takımı oluşturup; ilmiye, mülkiye, harbiye gibi alanlarda istihdam ederken;

60(-) zekaya sahip özel insanları, özel eğitip korkusuz fiziken güçlü bir grup kurup; ordunun en önünde istihdam etti.

"Deliler Taburu” şeklinde tarihe geçen düşman ordularının titrediği, bir tokatla rakibini beyin felcinden öldüren özel insanların oluşturduğu birlikle ilgili ayrıntılı bilgi almak isteyen dostlar tarih kitaplarına bakabilir.

Şeyh Edebali Osman Gazi'nin tavsiyeleriyle Osmanlı Devleti'nin kuruluş ilkelerini belirlemişti.

Bu ilkelerden birisi de: "Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler” cümlesiydi.

Allah peygamberleri de bu 120+ özel, karizmatik insanlardan seçti ve mesajını onlarla iletti.

Sosyolog Durkheim'e göre büyük insanlar insanlığın temel amacını teşkil ederler, büyük insan yetiştirmek bütün tabiatın meylettiği bir amaçtır tespitinde bulunur. Aslolan gerçeğin bilinmesidir ve Durkheim'e göre gerçek kendini yalnızca az sayıda ayrıcalıklı zekaya gösterebilir. Toplumlar bu büyük insanlara yol açarsa; yeniden dirilişi, yeniden canlanışı sağlarlar iddiasında bulunur. Ona göre bu özel insanlar yeni bir varoluş formu ortaya koyar, uykuya dalmış bütün duyguları uyandırır, kitleler titremeye ve harekete geçmeye başlar.[1]

Alman filozof Arthur Schopenhauer'a göre de hayatta kayrılmış mükemmel insanlar vardır. William M Salter'de Allah'ın özel yetenekler ve imkânlar sunduğu özel insanların diğer insanlara ilham kaynağı olma, liderlik yapma ve onlara hizmet etmek için özel yaratıldığını belirtir.[2]

Bir millet "kafa avcılığı” yapmaz, adaletin eşitlik olmadığı, her hak sahibine hakkını veren daha özel bir sistem olduğunu anlayamaz; bütün taşlara piyon muamelesi yapar, vezirle piyona aynı yaklaşımı gösterir, aynı imkân/fırsatları sunarsa "gelişmemiş/gelişmekte olan” milletler liginden asla ve asla "gelişmiş” milletler ligine çıkamaz.

30 Mayıs 2017'de yazdığım bir yazıda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a "kafa avcılığı” konusunda bir çağrıda bulunmuştum.

Denizli Cumhuriyet Başsavcısı iken şehit olan sınıf/koğuş arkadaşım Mustafa Alper'i örnekliğinde bir çerçeve çizmiştim.

Bkz. "Sayın Cumhurbaşkanım! Yeni Türkiye için Mustafa Alper'leri değerlendirin” : https://www.cemilpasli.com/ahlak/sayin-cumhurbaskanim-yeni-turkiye-icin-mustafa-alperleri-degerlendirin

Dünyada ilk ona girmek istiyorsak; acil koduyla Türk eğitim sistemimizi yukarıda ifade etmeye çalıştığım ve Cumhurbaşkanımıza hitaben yazdığı yazı da belirtilen ilkeler doğrultusunda baştan aşağıya yeniden tasarlamamız gerekiyor.

Sünnetullah değişmez; aynı yoldan ve aynı hızda gidenlerin gideceği yol ve mesafe değişmez.

Gemileri sudan yürüten (normal) kafalar İstanbul'u feth edemez.

Bize gemileri karadan yürütecek zekiler/liderler/deliler lazım vesselam.

 

[1] Emile Durkheim, Ahlak ve Toplum, çev. Duygu Çenesiz, İstanbul: Pinhan Yayıncılık, 2016, 29.

[2] William M. Salter, "Schopenhauer, Felsefe ve Din”,Schopenhauer, ed. Ahmet Aydoğan, İstanbul: Say Yay., 245.


Yazarın Diğer Yazıları