“KAFKAS KARTALI” İMAM ŞÂMİL

Yüreğinin inci mercanını geçmişte arayan, yitik medeni hazinelerin definecisi sevgili tarih dostları bu hafta sizlerle tarihimize ait iki hikâye paylaşacağım:

"KAFKAS KARTALI” İMAM ŞÂMİL

Büyük Kafkas kahramanı İmam Şâmil (1798–1871), gençlik yıllarından îtibâren Kafkasya'nın istiklâli için Ruslara karşı mücâdeleye başladı. İlk büyük zaferini General İveliç ve General Fese'nin kumandasındaki birliklere karşı kazandı. Ruslar barış yapmak zorunda kaldılar.

Kendisinden kat kat üstün düzenli düşman kuvvetlerine karşı mücâdelesini uzun müddet başarı ile sürdürdü. Ancak sonunda kuvvet bakımından çok zayıf düştü ve yakınındakileri kırdırmamak için teslim oldu.

Rus Çarı, bu "Kafkas Kartalı”nı cesâret ve kahramanlığından dolayı bir esir gibi değil, bir misâfir gibi karşılamıştı. Üstelik sarayında onun için bir de ziyâfet düzenlemişti.

İmam Şâmil, bu ziyâfet sırasında, yıllardır savaş meydanlarında bulup yeme imkânına kavuşamadığı yemekleri bulunca öylesine iştahlı yemişti ki, Rus Çarı bir aralık:

— Yâhu, bu adam beni de yiyecek! Demekten kendini alamamıştı. İmam Şâmil bunu duyunca tereddütsüz cevap verdi:

— Elhamdülillâh biz Müslümanız; domuz eti yemeyiz!..

İKİ ANEKDOT...

Avrupa Hıristiyanları, Papa'nın kışkırtması ile bir araya gelip, Osmanlı topraklarına saldırınca, Kanuni Sultan Süleyman Han ordusuyla sefere çıktı.

Ordu, ağır ağır hedefe doğru ilerliyordu. Yol dar olduğundan, ordu mecburen bağların içinden geçiyordu. Hava çok sıcaktı. Asker susuzluktan kıvranıyordu.

Çok güzel üzümleri bulunan bir bağdan geçerken, askerin biri dayanamayıp, bağdan bir salkım üzüm kopardı. Yiyerek biraz olsun susuzluğunu giderdi. Sonra da, asma ağacına, yediği üzümün çok üzerinde bir para bağlayarak, yoluna devam etti.

Çok geçmeden mola verildi. Bu esnada, kan ter içinde bir köylünün koşarak geldiği görüldü. Hıristiyan köylü ısrarla Padişah ile görüşmek istiyordu. Köylüyü Kanuni'nin huzuruna götürdüler.

Kanuni sordu:

- ”Nedir bu halin, kan-ter içinde kalmışsın? Bir şikâyetin mi var?”

Köylü,

- " Ben şikâyet için değil, tebrik etmek için geldim. Askerleriniz bağdan geçtikten sonra, asmanın dalında bağlı bir çıkı gördüm. İçini açtığımda, para vardı. Dikkatli baktığımda, bir salkım üzümün koparıldığını gördüm. Anladım ki, koparılan üzümün parası olarak bırakılmış. Sizde böyle güzel ahlaklı asker olduğu müddetçe sırtınız yere gelmez. Sizi tebrik ederim!”

****************************************

Aynı ordu, Belgrat yakınlarında, yine mola vermişti. Askerler, susuzluklarını gidermek, abdest almak için çeşme arıyorlardı.

Bir manastırın yakınında bir çeşme bulup, ihtiyaçlarını giderirken, manastırdaki birkaç rahibe, askerlere yardım etmek için çeşmenin başına geldi. Kadınların geldiğini gören askerler, hemen çeşmenin başından çekilip, sırtlarını döndüler, kadınlara yan gözle bile bakmadılar.

Bu durumu uzaktan ibretle seyreden, Başrahip, hemen eline kâğıt-kalem alıp, haçlı kumandanına şunları yazdı:

- "Siz bu ordu ile nasıl başa çıkabilirsiniz? Bunlar kadına-kıza, mala-mülke önem vermiyorlar. Bütün mal ve mülklerini feda ederek, dinlerini yaymaya çalışıyorlar. Herkese karşı iyi davranıp, kimseye zulmetmiyorlar.

Ey Haçlı kumandanları! Siz "Onlardaki bu ahlakı bozmadan, ortadan kaldırmadan” onlarla mücadele ederseniz, canlarınızdan ve mallarınızdan mahrum kalacağınız açıktır. Kendinizi ölüme atmayınız!..”

 


Yazarın Diğer Yazıları