Esnaf ve Zenaatkârların Örgütlenmesi

Bedesten-i Atik'in 6 metre enindeki duvarlarının içinde kalan ve "mahzen" denilen depo kira gelirleri Fatih Sultan Mehmed tarafından, Ayasofya Camiine vakfedilmişti. Eski Bedesten'in "dolap", "sandık", "çekmece", "peyke" denilen iş yerlerinin kendine özgü işleyiş düzeni ve gelenekleri vardı. Örneğin içerisinin karanlık olması nedeniyle günün en aydınlık saatlerinde açık tutuluyordı. Dolap sahibi olan tüccarlara "hacegi" deniliyor; bunlar, İstanbul esnaf dünyasının hem en zengin hem en saygın kesimini oluşturuyorlardı. Lâtifi, dopdolu bir hazineye benzettiği Bedesten'e, dünyanın her tarafından en değerli, benzeri görülmedik malların getirildiğini ve bunların asıl değerlerini burada bulduğunu; hacegileride Karun'a benzeterek bunların yoksul yüzüne bakmayan, saraylarından ekmek parası olacak kadar sadaka çıkmayan kişiler olduklarını anlatır. Kaba kuşlukta bedestene gelen hacegiler, bekçilerin "tak tak" vurarak nöbetçi bölükbaşıya açtırdıkları İnciciler Kapısından içeriye girerler; bölükbaşının "-Buyurun duaya!" diye seslenmesi üzerine,ortadaki muhafızlık dolabının önünde sıraya girerler; "Duacı", padişahın ve ordunun esenliği, gelip geçmiş bedesten bölükbaşıları ve esnafının ahiret mutluluğu için dua eder; selâten tüncina okurdu. Bundan sonra tellanara hitaben "- Tavcılık yapılmayacak, mal kapatılmayacak, kefilsiz mal alınıp satılmayacak!" diye yüksek sesle uyarıda bulunurdu. Bundan sonra mezat yöntemiyle ticaret başlardı. 

 

İstanbul'a gelen yabancı gezginlerin Bedestenlere ilişkin anıları ilginçtir. J. Maurand, 1544 'te geıdiği Bedesten'in salı, çarşamba, perşembe günleri açık olduğunu, dünyanın dört yanından getirilmiş malların burada satıldığını, Bedesten'in kapılarının açıldığı meydanlarda ise diba, sırmalı kadife, serpuşlar, mendiller, keseler, ipek  örtüler satıldığını bildirir. 16. Yüzyıl'ın ikinci yarısına doğru gelen Nicolas de Nicolay, bedesten dükkânlarının ziynet eşyası ve kürklerle dopdolu olduğunu, bir kürkün 80-100 duka altınına alınabildiğini ve bunun Avrupa'ya oranla çok ucuz bir fiyat olduğunu; sim ve sırma işlemeli kumaşların, nefis marokenlerin, firuze işlemeli kemerlerin cumadan başka her gün kuşlukla ikindi arası satıldığını yazar. Baudier ise zengin esnafın değerli mallarını önlerindeki küçük masalara (peyke) dizdiklerini, bu esnafın kazançlarının ödedikleri yıllık verginin kabarıklığından anlşıldığını, burada genellikle mücevherat ve değerli kumaşlarla kürklerin pazarlandığını, kuyumcuların ise Bedesten dışında duvarlar boyunca sandıklarını açtıklarını ve bunların da kazançlanyla orantılı olarak yüksek vergiler ödediklerini açıklar. Du Loir de 17. Yüzyıl ortasındaki durumu aşağı yukan aynı saptamalarla yansıtır. Aynı yüzyılın bir başka gözlemcisi olan Polonyalı Simean, Bedesten'in dört kapısının kuyumculara, esir pazarına, kitapçılara, fincancılara, ve kavukçulara açıldığını bildirmeketedir. 18. Yüzyıl'da bir İstanbul tarihi yazan İncicyan, Cevahir Bedesteni'ndeki Hind kumaşları ve mücevherat dolu dolapların sahiplerine hacegi denildiğini vurgulayarak "Bedesten'nin dört demir kapısı, herbirinin önündeki mezat yerlerine göre şu suretle adlandırılmıştır: 

 

1) Kuyumcular Kapısı: Bu kapının önünde altın, gümüş ve değerli taşlarla süslü ziynet eşyası mezat edilir. 

 

2) Oturakçılar Kapısı: Birincinin karşısındadır ve burada hazır elbise mezat edilir. 

 

3) Kitapçılar Kapısı: Buranın önünde her türlü kitap mezada çıkartılır. 

 

4) Dolancılar Kapısı: Özel olarak dikilmiş giysilerin mezat yeridir. 

Kuyumcular Kapısı, gurubdan yarım saat evvel, diğer kapılar ise öğleden sonra mezat bitince kapanır. Cuma ve pazar günleri ile kuyumcuların çoğu Hıristiyan olduğu için yortu günleri dışında hergün mezat yapılır. Mezat başlamadan önce, müslüman tellallar, kuyumcuların başı olan Kıble Ustası'nın önünde dua meydanında ve diğer yedi yerde namaz kılarlar" demektedir. Hicri 1294 (M.l877) yılında yayınlanan Devlet Salnamesi'ndeki bilgilere göre o tarihte "Cevahir Bedesteni" adıyla anılan burada, 313 dolab, 8 hazine, 1 mahkeme, 1 mescid ve 1 çeşme vardı. Derkenardaki açıklamada hazineler şöyle tanıtılmaktadır: "Hazine denilen mahaller gayet muhafazalıdır. Emval-i eytam (yetim malları) hıfz olunur. Mütevellan (mütevelliler) dahi zi-kıymet (çok değerli) eşyalarını oraya va'z ederler." 


Yazarın Diğer Yazıları