Esnaf ve Zenaatkârların Örgütlenmesi

Bedestende 12 kişilik bir bölükbaşılar (pasban-bekçi] kadrosu vardı. Bular, müzayedelerde münadilik de yapmaktaydılar. Saraydan verilen beratla bölükbaşı olurlardı. "Nanpareci" ve "küçük ağa" denen iki amirIeri olup hepsi kendi aralarında müteselsil kefil idileı: Bir bölükbaşı ölünce yine kendi kefaletleriyle bir yenisini seçerler, bunun için de berat alınırdı. Ayrıca 12 seyyar tellal vardı. Bunlar, dışarıya tereke mezatlarına, kassamlık müzayedelerine de çıkmaktaydılar. Bunlar da beratlıydılar. Bölükbaşılar ve tellallar bedestende çalışmakla birlikte bedesten esnafindan sayılmazlardı. Buna karşılık parasal güvence göstermek zorundaydılar. Tellalar, hacegilerle satıcı veya alıcı arasında aracılık yaparlardı. Konaklara, saraya, zengin evlerine eşya götürür, oralardan eşya alır getirirler, iki taraf arasında pazarlığı yürütürler ve alım satım gerçekleştirirlerdi. Kimi zaman esnaftan, tellala bir mal verip satılığa çıkaranlar da olurdu. Kendi namlarına mal alıp satmaları yasak olan tellallar, bedesten çevresinden uzakta da çalışamazlardı. İş alanları bedesten ile esir pazarı, at pazarı ve hanlarla sınırlıydı. 

 

Evliya Çilebi, bedestenin Kuyumcular Kapısı üzerindeki kartal tasvirinin esnafa "Kazandığınız vahşi kuş gibi bir anda uçup gider, kazancı evcilleştirin ve tutmayı bilin!" öğüdünü hatırlattığını yazar. Gerçekten de hacegiler para tutmasını bilen akıllı tüccarlardı. Her birinin yüklü sermayeleri vardı. Ayrıca İstanbul'a gelen en değerli eşya mutlaka bunların elinden geçerdi ve yüzyıllarca İstanbul'un antika pazarını ellerinde tutmuşlardı (bak. antikacılık). 17. yy'a değin hacegiler, mallarının ve paralarının hesabı bilinmez olmakla birlikte, olgun ve dürüsttüler. Devlet adamları ve saray halkıyla ilişkileri olduğu için özel saygınlıkları vardı. Devlet adamları bunların dolaplarına uğrayıp amberli kahvelerini içerler, yeni gelen güzel şeyler varsa alırlardı. Esnaf ile bunlara yardımcılık edenler, yaklaşık 300 işyerinde 400-500 kişilik bir zengin kesim oluşturmaktaydılar. Lüks mal ithalatı ve ihracatı da yapan esnaf arasında köle ticaretiyle ilgilenenleı; en pahalı köleleri alıp satanlar veya bunları saraya, sadrazama sunup birtakım çıkarlar sağlayanlar da vardı. Mücevherciliği, pahalı ithal kumaşçılığı, inci ticaretini, ipek, sim ve sırma alım satımını iş edinen bedesten esnafi, aralarındaki az sayıda gayrimüslimle birlikte kentin en zengin kesimini oluşturmaktaydılar. Boğaziçi'nde sayfiye yaşamına öncülüğü bedesten esnafinın yaptığı bilinmektedir.

Kendi aralarında çok sıkı ve güvenilir bir işbirliği sistemi geliştiren besdesten esnafinın bir avârız sandığı da vardı. Kentin bir başka semtinde, hatta bedesten içinden ve çevresinden başka bir yerde işlerini sürdürmeleri güvenlik açısından olanaksız olduğu için, dayanışmaya ve örgütlenmeye önem vermekteydiler. 16. yy'da İstanbul'a gelip yerleşen Yahudi, Ermeni, dönme, Anadolulu, Acem (İranlı) kökenli hacegiler arasındaki etnik ve dinsel farklılıklar, dayanışmalarına engel olmamaktaydı. Sandal Bedesteni'ndeki esnafin çoğu ise Sakızlı Rumlar ve Latinlerdi. Bunlar, kendi adalarından getirdikleri sandal denen kumaş türleri ile diğer dokuma ürünlerini satarlardı. Yedikule'de oturan Karamanlıların bedesten esnafiyla iş ilişkileri vardı. Bunlar imal ettikleri kuyumculuk işlerini, ayrıca Karamanlı kadınların evlerde işledikleri nakışlan, bedesten esnafi aracılığıyla pazarlamaktaydılar. "Koltukçu" ve "oturakçı" denen aracı esnaf da mezat ve müzayedelerde pey vurarak aldıkları değerli öteberiyi bedesten esnafina belli bir kâr koyarak devrederlerdi. Fakat daha sonra "çıkışma" denen yöntemle müşteriyi kandıran, esnafin, koltukçu veya oturakçının, tellalın ortak çıkarlarına hizmet eden alışverişler yaygınlaştı. Bu yüzden, 1838'de bedesten esnafi ve onlara aracılık edenler sıkı takibe alındılar. Suçüstü yakalananlar kadı önünde yargılandı. Bu tarihten sonra tüm bedesten esnafının müteselsil kefaleti öngörülmüştür. 

Bedesten esnaflığının 19.yy ortalanna doğru eski değerini yitirmeye başlamasının asıl nedeni, Batı'da sanayi devrimi ile gerçekleştirilen büyük ilerlemeydi. Üretimin serileşmesi ve yüksek kalitesi, esnafin iş alanını salt antikacılığa yöneltirken, bankacılığın İstanbul'a da gelmesi ve "kaime"nin (banknot) ortaya çıkması bedestenin yüzyıllardır süregelen banka ve emanetçi konumunu sarstı. Giderek işlerin kötüye gitmesi ise bu esnaf kesiminin, geleneksel iş ahlakını bir tarafa bırakıp hile ve aldatmacaya yönelmeleri sonucunu getirdi. Sandal Bedesteni ise uzun yıllar kapalı kaldıktan sonra 1914 'te İstanbul Belediyesi'nce mezat salonu yapıldı. Bu son dönemde esnaf, aldığının da sattığının da gerçek değerini tam bilmeyen, ama kandırma yöntemlerini uygulamakta başarılı, dindar ve baba sevecenliğinde gözüken, çok ucuza alıp çok pahalıya satmayı amaç edinmiş kişilerdi. Son hacegiler, çember sakallı, abani sarıklı, kürklü, kerrakeli, kibirli bir kesimdi. Örgütleri ise "Bedesten-i Atik ve Cevanib-i Erbaası Esnaf Loncası" adını taşımaktaydı. Esnaf arasında kimisi şaldan, ipekten, kimisi porselenden, çoğu halıdan iyi anlamaktaydı. Fakat, Avrupa'dan gelen eşya konusunda hepsi bilgisizdi. Ellerine geçeni birbirlerine göstermemeye çalışırlar, dışanya satmayı amaçlarlardı. 


Yazarın Diğer Yazıları