KONYA ve Hz.MEVLÂNÂ DENİZİNDEN...

Muhterem dinleyenlerim, Peygamberimiz (A.S.), "Cennet anaların ayakları altındadır", buyuruyor... Bu eşsiz vatanı bir ana, bir sevgili gibi sevmekle, korumakla, milletimiz bu dünyada cennet'e sahip olduğu gibi, öbür dünyada da cennet'e sahip olacaktır inancındayım... Bizlere göre vâr olmamızın kaynağı olan kadın, bir cömertlik, şefkat ve sevgi abidesidir... AHMET  EFLÂKİ'NİN  İSLÂM  KLASİKLERİNDEN  MEVLÂNA Ebu Bekr soyundan Belh'li Hatip Ahmed'in oğlu Hüseyin'in oğlu ulu efendimiz Baha'addin Muhammed'in menkıbelerinin anılması (Tanrı ondan ve onun seleflerinden razı olsun. Ne güzel selef ve ne de güzel halef!), aynlık sıkıntılan, onu Belh ve Horasan ül- kelerinden ayıran sebebIer, bu ülkelerin başına gelen afetler ve cesaret ehlinin gördüğü zarar ziyan hakkındadır. (1) Tarihçiler ve vakanüvisler (Tanrı onlara rahmet etsin) şöyle rivayet ve hikaye ederler ki: Horasan ülkesinin padişahı ve Celaleddin Harizmşah'ın amcası olan Alaaddin Muhammed Harizmşah, ulu ve heybetli bir adamdı. O ülkelerin büyükleri ve sultanları tamamiyle onun kulları ve uyruğu idiler. Onun, dünya iklimlerinin hiçbirinde güzellik, boy pos ve ahlak itibariyle benzeri olmıyan nazlı bir kızı vardı. Padişah, kendi mevkiine yaraşır biri yoktu ki, yetişkin ve yıldızı parlak olan bu kızı ona versin de bu kaygudan kurtulsun. Bir gece padişah vezirine danışarak: "Bizim kıraliçe'nin bir dengi bulunmayınca ne yapmalı ve ne tebdir almalı?" dedi. Vezir bilgin ve bilgisine göre hareket eden bir adamdı; dedi ki, İslam padişahlarının dengi ulu bilginlerdir; çünkü "padişahlar halka, bilginler de padişahlara hükmederler denir. Padişah: "O halde öyle akıllı, olgun, ve bilgisine göre hareket eden bir bilgin nerededir?" diye sordu. Vezir de: "O bilgin senin başkentin Belh şehrinde ulu Ebu Bekr-i Sıddık'ın çocuklarından olan Celâleddin Hüseyin Hatibî hazretleridir. Horasan başlangıçtan beri onun atalarının cihadının bereketi ile İslam ülkesi olmuş ve onlar tarafından alınmıştır. O her fende dünyadaki bilginler ve ulular arasında parmakla gösterilen ve daha otuz yaşında bulunan taze bir gençtir. Çok riyazet çekmiş, mücahedeler yapmış ve takva topunu yüce meclis meleklerinden kapmıştır" diye cevap verdi. (2) Derler ki: Celâleddin Hüseyin hazretleri daima bekarlığından dolayı üzülür, "İnsanların en kötüsü bekarlardır" sözünün anlamını düşünür, kendi kendine: "Her dakika dinin bütün hükümlerini ve Peygamberin sünnetlerini yerine getirmeğe çalıştım. Bu işte hiç tembellik ve ihmal göstermemişim. Tanrı'nın ihsan ettiği fazilet sayesinde büyük günahlardan sakınmış ve onun merhametine sığınmışım. Nikah sünnetine rağbet etmeyişimden başka peygambere uyma yolundan bir adım olsun ayrılmamışım" derdi. Bunun üzerine hemen o gece peygamberlerin sultanı ve alemlerin rabbi olan Tanrı'nın sevgilisi Muhammed Emin'i rüyada gördü. Peygamber ona: "Horasan padişahının kızı ile evlen" dedi. Tanrı'nın takdiriyle aynı gece hem padişah, hem vezir ve hem de dünya kıraliçesi Peygamber hazretlerini (Tanrı'nın selâmı onun üzerine olsun) rüyalarında gördüler. Peygamber: "Dünya kıraliçesini Hüseyin Hatibi'ye nikahladım, bundan sonra kıraliçe onundur" dedi. Ne güzel damat ve ne de güzel gelin! Şiir: Mübarek olsun dünyada toyumuz düğünümüz, Toyu ve düğünü boyumuza göre biçti Tanrımız(!) Vezir, sabahleyin erkenden büyük bir sevinçle kalktı, rüyasını arzetmek için padişahın huzuruna geldi. Padişah ve dünya kıraliçesi de her şeyi iyi ve doğru gören vezirin gözünün gördüğü rüyayı görmüşlerdi. Hepsi Hakk'ın bu yüceliği ve iradesi karşısında şaşakalmışlardı. Vezir, padişahın müsaadesiyle rüyalarını kendisine anlatmak için Celâleddin Hatibî'yi ziyarete geldi. Vezir daha ağzını açmadan Celâleddin Hatibî onların gördükleri rüyayı ona bir bir anlattı. Vezirin samimiyeti bir iken bin oldu. O günlerde tantanalı bir düğün ve tören yaparak hakkı, layık olana verdiler. (3) Derler ki: Hüseyin Hatibî hazretleri gençliğinin ilk çağında çok engin bilgili ve derin bir bilgindi. Şöyle ki: Nişaburlu Raziyüddin, Bedr-i Ru'us ve Şeref-i Akili gibi dünyanın meşhur adamları onun öğrencisiydi. ayrıca iki üç bin müfti ve keramet sahibi zahit öğrencisi de vardı. 

Yazarın Diğer Yazıları