HAYATINI KUR’ANLAŞTIRANLAR BAŞARILI OLUR!

Kur'an

 

Haktan gelen mektubu, pasajı oku,

Medenî hayat gelsin, yok olsun hüsran,

Resul kıssalarından, mesajı oku,

Ölü kalpler can bulsun, dirilsin insan!

 

Ayetler nakış nakış, oya misali,

Gönüllere işlenmiş, her bir timsali,

Hicranları bitirir, Rabbe visali,

Kur'an kılavuz olsun, durulsun zaman!

 

İnsanı inşa eder, İslamî yolda,

Kötüyü alır gider, ihsanî elde,

Sevgiye sevgi katar, irfanî kulda,

Kur'an şifa sofrası, kurulsun her an!

 

Dünyaya muhabbeti, getirecek o,

Savaşları nefreti, bitirecek o,

Dostlukların tahtına, oturacak o,

Kur'an barış kapısı, girilsin her an!

 

Sadra şifa veriyor, okundukça hep,

Hüzün sona eriyor, dokundukça hep,

Sıcaklığı sarıyor, bakındıkça hep,

Kur'an kucak açıyor, sarılsın her can!

 

Tefekkür, ‘düşünmek' demektir. Herhangi bir konuda derin düşünerek onun şuuruna varmaktır.

Tefekkür insana mahsus bir özelliktir ve bu yüzden insanı diğer mahluklardan ayıran en önemli özellik de yine tefekkürdür.

İslâmiyet'te düşünmek çok önemlidir. Kullar zikrin kemaline ermek istiyorlarsa, dünyada ve kâinatta sergilenen ilahi kudret tecellileri üzerine derin bir şekilde tefekkür etmelidirler.

Selim bir akıl ve kalple tefekkür eden birMümin için; kâinatta sergilenen ilâhî kudret kanıtlarının her biri feyz alınacak, hayret edilecek ve ibret alınacak şeylerdir.

İbret almak için bakan Müslüman, insanın yaratılış safhalarını, vücudundaki benzersiz sistemleri, çevresindeki diğer canlıları, yeryüzünü, gökyüzünü, atomun moleküllerini, Güneş Sistemini ve en minik detaydan en büyük fezaya kadar daha birçok şeyin üzerine tefekkür eder ve baktığı her şeyde Allah'ın (c.c.) kudretini görebilir.

İnsanoğlunun idrakinin sınırlarını zorlayan sonsuz yaradılış ve nimet üzerine tefekkür etmek, Allah'ın (c.c.) yarattıklarını düşünmek, sevaplarını ve günahlarını düşünmek, azaplarını ve mükafatlarını düşünmek, akıl ile doğruyu düşünmek, tefekkürün gerekliliklerindendir.

Bir Müslüman hayatın her alanına her an tefekkür ile yaklaşmalı, tefekkür etmeyi de ona sağlayanın yine Allah (c.c.) olduğunu unutmadan şükür ile yaşamalıdır.

Tefekküre ihtiyacımız var. Hadiselere ibret nazarıyla bakıp bir sonuç çıkarması, her olayın yaratıcısının Rabbimiz olduğunu bilince, hayat tarzımız değişiyor. Bir başka bakıyoruz insanlara, olaylara, tabiata...

 

Namazlarımız daha anlamlı oluyor, aile sohbetlerimizin içi doluyor, birbirimizi daha çok anlamaya çalışıyoruz, müsamahayı (Hoşgörü veya tolerans) daha fazla kullanır olduk. Çok yumuşak tabiata sahip birer fert durumuna geldik. Karantina bizi terbiye etmeye başladı!

 

Daha fazla sabretmeyi, daha çok şükretmeyi denemeye başladık. İsrafın ne demek olduğunu, iktisadın ne kadar güzel ve yerinde kullanıldığını gördük, görüyoruz.

İlahi mesajların daha canlılığını koruduğu, Kur'an ilkelerinin hala taze durduğu ve güncel olduğu, toplumu düzene sokmakta en etkili yöntem olduğu gerçeğini bir kez daha düşünme fırsatı yakalıyoruz.

Aslında Allah'ımızın direktiflerinden dışarı çıkmanın mümkün olmadığını bir kez daha görmüş, tefekkür etme imkânına kavuşmuş bulunuyoruz. İnsan, teknolojide, teknikte, medeniyette, ilimde… ne kadar ilerlerse ilerlesin Rabbimiz isterse küçücük, gözle görülmeyen bir nesneyle dünyanın altını üstüne getirme gücüne sahip!

Nuh tufanı, Lût kavminin, homoseksüel ilişkileri sonunda yerin dibine batması, Firavun ve Firavun zihniyetlerin, insanlara zulmü sonucunda denizde boğulup sulara gark olması, Allah'ın varlık ve birliğini inkâr eden, onun idaresi altındaki dünyayı, evreni kafasına göre dizayn etmeye çalışan, "Allah dünyaya karışmasın, o, ahiret işine baksın” diyerek edepsizce, hadsizce tavır sergileyenler, dünyevi gücün her şey olduğu vehmine kapılanların akıllarını başlarına alması gerektiğini anlatır Kur'an'ımız. Yaşadığımız bu hengâme onu açık ve net olarak gösteriyor. Her şerde bir hayır vardır denen bu olsa gerek!

Çocukluğumuzda, camilere, önce cüz veya elif ba, sonra Kur'an okumaya giderdik. Hocamız; "Müslüman mısın?” diye sorar, ardından bizler; "elhamdülillah” deyince, "ne zamandan beri Müslümansın?” diye eklerdi. Biz, bu soruya bir şey diyemezdik. Ne söyleneceğini, nasıl söyleneceğini bilmiyorduk. Ama hocamız; "kâlû bela zamanından beri Müslümanız” diye cevap verirdi. Yine hocamız, "kâlû bela” ne demek?” diye sorar ve cevabı kendisi verirdi;

KALU BELA; bir sözleşmedir.

Bezm-i elest; "la ilahe illallah Muhammeden resulullah” Allah'tan başka ilah yoktur. Muhammed (SAV) O'nun resulüdür cümleleri içinde cereyan eder.

"Fe'stekım kema ümirte” Emir olunduğun gibi dosdoğru ol.

Bunun adına; "L”dan "İLL” ya demek doğru olmaktadır.
Hayat iki kelimeden ibaret; "L” ve "İLL”. Evet diyebilmek için önce hayır demeyi öğrenmek, hayatımızda; "Hayır” lara da yer vermek gerekir.

"Doğrudan Kur'andan alarak ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı” (M.Akif Ersoy)

Yazarın Diğer Yazıları