Batı’nın Türkiye derdi

"Batıyı" tartışırken, genelde Türkiye merkezli bir bakıştan, bu terimi tanımlama sorunu cok belirgin düşüyor konulara. Batı, ama hangi Batı? Batı mı yoksa batı mı? Bize bakışını tartışmadan önce bu terimi belirlememiz lazım. Batı, cografya olarak bir bölge, ülke, kültür, din bile olabilir, siyasi koalisyon veya medeniyet olabilir aynı anda. Benim "Batının Türkiye derdi" yazımda Batı, Avrupa Birligi ve Kuzey Amerika devletleri (Amerika Birlesik Devletleri ve Kanada) çerçevesinde kullanılacak. Bu iki dev birlikleri, kültürel, din, medeni ve siyasi bir "Batı" oluşturuyor genelde insanlarin akıllarında. Ama cografi anlamda "batı" Yunanistan ve Bulgaristan olsa gerek. Benim tanımlamamda yapışımda da buyuk bir sorun var, çünkü AB tek bir entite olarak görünse de, siyasi gerçek başka. Avrupa Birligi batı, kuzey, doğu ve güneye ayrılır. Bu bölgeler içinde bile siyasi bölgeler var. Genel olarak pek örtüşen ne birlikçi siyaseti nede ulusal diş poltikalar olmaz. Bu ülkelerin ve Türkiye'ye bakışları da öyle. Biri ABD den bağımsız bir Pan-Avrupa askeri altyapısı peşinde, diğeri Rusya korkusundan ABD ye teslim olup sözünün dışına cik(a)maz, birinin tek derdi ticaret, Rusya ile bile olsa vs. Diğer yarısı ise Türkiye ile ya ticaret peşinde, ya da neo-ırkçı nedenlerle Türk(sadece Türkiye degil) düşmanı. ABD ise başkandan başkana değişen ve tutarsız bir senato ile bir çalkantılı istikrarsızlık ve siyasi çöküş içinde . Bu sistem Huntington un "Clash of Civilisations" makalesini çürütür, ki bu makaleyi hayata geçirmek için çok çaba sarf edildi 2001 den beri.

 

Batı neden Türkiye'yi rakip olarak görüyor? Bu soru çok geniş, ama cevabı aslinda çok kısa ve basit şekilde cevaplandırılabilir. Cevabı şöyle , Türkiye'nin batısı artık Yunanistan ve Bulgaristan değil; eskisi gibi sadece Balkanlar'da değil, artık Fransa ile kriz yasayacak kadar etki alanı geniş bir ülke. Doğusu da İran ve Ermenistan değil, Afganistan ve Çin'in bölgesinde ismi geçer ülke oldu. Kuzeyi ise Iskandinavya ve Güneyi Afrika kıtasını kapsayip, kamufle koloni sistemini kaldıracak kadar önemli bir dost ülke. Genel olarak batının, nasil Batı olduğu herkesçe malum. Koloniler, kölelik, sömürge ve ülkeler; ve bölgeleri kendine bağımlı kılarak büyüdü , gelişti ve zenginleşti. Türkiye ise yakin tarihe kadar genel olarak Batı ile çatışan siyaset izleyemezdi, ve bunun nedenleri de önemli faktörler. Mustafa Kemal Atatürk'ün Batılaşma vizyonunu, vefatından sonra yanlis algılayan ve Türk milletini bir alt sınıfta görüp ve batıya aşırı hayranlık duyan siyasetciler yüzünden. Batılaşma vizyonu ise, Türkiye Cumhuriyetini Bati ile dengeli, çağdaş bir ülke haline getirmekti. Ve bunun en son ve en belirgin örneği AB üyelik süreci . Avrupa gazetelerini takip eden, söylemleri ve kullanılan dilindeki değişimleri çok kolay tespit edebilecektir. Süreç öncesi, genel olarak Türkiye'yi pek ciddiye almayan ve batılı olmayan, sınırı içinde güçlü ama söz dinleyen bir "barbar" olarak görülüyordu. Zbigniew Brzezinski Turkiyeyi, eseri "The Grand Chessboard" (1997), ki soğuk savaş döneminin önemli kitaplarından biri, Türkiye'yi buna benzer bir şekilde tarif ediyor, ama aynı zamanda da Türkiye'nin gelecekte etki alanı, başta yazdigi gibi, sınırlarının çok ötesinde ve kıtalar arası olacağıdır. . Bu etki genişlemesine büyük engel olarak iç huzursuzluk ve terör olarak belirliyor, ve en büyük katkıyı ise Orta Asya Türk ülkeleri ile yakınlaşma, Türk konseyinin olacağını yazıyor. AB üyelik süreci , Bati açısından iyi giden dönemde: demokrasi, özgürlük, haklar vs. gibi Batinin "silahli" sözleri ile pozitif anlamda geçmiştir . "Silahli sözler" deyimi aslında ise, bir tür emperial baski aracı olarak kullanılan, evrensel olarak herkese empoze edilen terimler. Bu terimler elbette kötü değil, ama kullanışı ve bir aktörün size söz hakki tanımadan üzerinize zorlanan hali, negatif. Son dönem ise, Türkiye'nin AB süreci aksaklığa uğrayınca, bunu "söz dinlemez" olarak da tanımayabiliriz, Türkiye'ye "silahli" sözleri negatif halde tanımlamaya başladı. Devlete "rejim", milletine "ırkçı" ve "aşırıcı"; ve siyasetine "yayılımcı " ve "işgalci" olarak tanımlamaları ve deyimleri normalleşmiş durumda uzun zamandır. Yani özgür ve bağımsız hareket eden bir Türkiye , 1453 Fatih Sultan Mehmet Konstantiniyeyi fethinden beri, kilise Avrupa termini "kültürel ve dini" bir sınırlama olarak kullanmaya başlamıştı. Avrupa "birleşik, uygar ve gelişmiş" ve Hristiyanlığın doğusuna sahip olan müslüman Türkler ise tam tersi olan "barbar Asyalı". Amerikalarin kesfi de, bu genel ırkçı ve egosantrik bakışı doğruluyor. Amerika'da "insan" yoktu ki, Avrupalı keşfetmiş oldu "boş" kıtayı, ki buradaki "barbarları uygarlaştırma" argümanlarıyla yapılan kötülükleri aklamaya çalışıldı, çünkü kendine bakışı kötülük yapmayan biri olarak rasyonalize etmesi gerekiyordu. Bu konunun ciddiyetini ve içeriğini anlamak icin Bartolome Las Casas ve Juan Sepulveda arasında geçen tartismayı, Valladolid debate, dikkatle incelemenizi öneririm. Bu çerçevede, Turkiye Batıya bir travma yaşatıyor attığı bağımsız adımlarla, çünkü kendinden alçak gördüğü bir devlet; artik özgürce hareket ediyor, direktif almıyor, Batının etki alanli dışında ve etkin alanlarında alternatif sunuyor; ve en önemlisi batının sistemini çökertiyor. Yani "barbar" "uygar" seviyesine bir parça bile olsa, ulaşmış oluyor.

 

Türkiye'nin batıdan en çok tepki çeken hamleleri ise, sistem bozucu (oyun bozucu son zamanlar yeni kavram olarak ortaya çıktı). Suriye, Irak, Azerbeycan, Libya, Katar ve Somali; bu ülkelerde direkt olarak Türkiye müdahale etmesi, işleyen sistemi bozdu. Suriye'de PKKnin denize çıkan koridorunun önü kesildi, ki destekleyen koalisyon güçlerinin listesi incelendiginde batılı BM güvenlik konseyi üyelerinin hepsi, ve eski ABD baskani Trump ile bağlılık pozu veren bölge ülkeleri. Azerbaycan da ise, diplomasi argümana ile işgal edilen Karabağ ve civari bölgeleri, 1994-2020 kadar dondurup hiç bir sonuç çıkaramamıştır sistemi; eğitim, siyasi destek ve silah yardımıyla çözmesi. Katar`i komşu ülkelerinden (ABD baglilik pozu verenler yine) işgalinden son anda kurtardı sembolik bir askeri birlik göndererek ve takibindeki ambargoyu yardımlarla neutralize ederek. Somali`de destek ve egitim ile istikrar saglanmasına büyük katkı sunulmuş, ve bu katkının değeri ülkede önceki benzer milyonların sonuçları ile daha cok değer kazanıyor. Libya başkentine bir darbeci uluslararasi koalisyon güçlerinin girmiş, ve Türkiye'nin askeri mudahalesi ile ülkeyi bir askeri diktatörlükten kurtarıp kendi başına uluslararasi koalisyonu dengeleyip, geri ceiklmesini zorlayip ve ateşkes anlaşması imzalattı. Libya deniz aşırı bir askeri operasyon, ki sadece bu kabiliyet ve kapasite Batiya cok korkutucu bir mesaj vermistir.

 

Libya sembolik olarak da çok önemli bi örnek, çünkü ilk defa bir ülke hakikaten özgürlüğünü; ne Bati ne de Dogu blokundan olmayan silahlarla, müdahale veya aktörle; kurtardı. Bir Afrika ülkesi olmasi ise daha büyük bir değer katıyor. Bu zafere ve hala isim harici koloni olan ülkelere ümit veren büyük bir umut ışığı. Bunu Türkiye `nin son zamanlarda Afrika kıtasında katıldığı projeler, ticareti ve genel olarak karşılanma şekili bu faktörü öne çıkarıyor. Normal durumda sömürülen, ve çizgi dışına çıkınca darbe ile iktidar değiştirilen ülkeler artık kendi kaderini tayin etme imkani görüyor. Batinin "silahli" sözleri diye tanımladığım terimler, bu konularla çatışıyor, ve o yüzden bu terimi kullanma ihtiyacı duydum. Çünkü kim demokrasi elestirisi yapar, ve Hafter gibi birini destekler, ve bunu Rusya, Ortadogu ve Kuzey Afrika diktatörleri ile yapar? Kim terör örgütlerini destekler, ve özgürlük ve hak eleştirisi yapabilir? Kim 30 sene işgal edilir, ve toprağını geri aldığında "saldırgan" ve "işgalci" ilan edilir? Kim mahkeme bağımsız olmalı der, ve mahkeme karari olmadan "soykırım" argümanları öne atar? Bu Bati kaynaklı "ahlak" ve "evrensel değerler " hegemonyası bu tür hareketler ile cok hızlı çöküyor ve irtibar görmüyor. Zaten bu degerler, Avrupa ve ABD 2 dunya savaşından sonra ortaya çıkmış, ve herkes üstünde bir baskı unsuru olarak kullanılmış; ki evrensel olması yerel kültür ve adetleri hiç dikkate almadan kararlaştırıp dünyaya yaymaya yola koyulmus.

 

Batinin Turkiye ile sorunu alışılmış dışında özgür ve bağımsız hareket edip, kendini Batı ile eşit görmesi . Mavi vatanda sorun çıkaran batı ise, Batının oyalama piyonu, pkk gibi; ve piyonlar satrançta yol açmak icin feda edilir. Batinin Türkiye ile sorunlarının tarihsel ırkçı aci hariç, birde en önemlisi; düzen değiştirmesi, buna isterseniz yeni dünya düzenine bir katki diyin. Batinin yıllardır oturttuğu sömurge ve koloni sistemine, kurtulmak icin bir umut ışığı yakıyor. En basitinden , AB veya ABD den insani yardim alan ülkelere, koşul koyuluyor. Arsiv taramasi ile Yunanistan'ın kriz döneminde Fransadan aldığı yardım kredisinin koşulu yardım miktarının bir büyük bölümünü, yine Fransa'dan Gemi ve diğer savaş araçları almak üzere anlaşıldı. Zordaki AB üyesine böyle yapan, kendinden görmedigi Afrika ülkesine veya elinden gelse, Turkiyeye ne yapar?

Yazarın Diğer Yazıları