FÂNİ YA DA BÂKİ

Her olayda; bir yapmanız gerekenler yani sizden beklenenler, bir de yapmayı istedikleriniz yani sizin içinizden gelenler var.

Hani ne kadar ince dilimlerseniz dilimleyin ; her dilimin, her işin iki yüzü olduğu gibi… Ne zaman ertesi gün bir sınavım ya da yetişmesi gereken bir işim olsa; geceyi uykusuz geçirecek bir aymazlıkla belki onlarca kez seyrettiğim bir filmi tekrar seyredesim gelir. Derinlerde saklı bir erteleme, kaçış psikolojisi galiba…

Ölümlerde böyle; taziye evinde bir yakınını kaybetmiş insanlar bir de ona destek olmaya gelenler var. Sevdiğini kaybeden insan ayakta durmaya çalışırken aslında belki içinden kimseyi dikkate almadan bir yanık türkü tutturup söylemek istiyor. Acısının sesini kaybolmayacak şekilde uzayda hapsetmek istiyor. Ölümün her canlıyı silmesine karşı bir çaba gibi… Ya da tam tersi; gözlerini kapatıp sevdiği ve firâkını yaşadığı o insanla ilgili tüm anılarını tekrar yaşamak İstiyor ama içinden gelenlere inat beklenenleri yapması gerektiği için sessizce ya da feryatla görevlerini yerine getiriyor.

Taziyeye gelenlerin arasında muhakkak geçen bir cümle:” dünya işte; fani, kimseye kalmıyor, sonumuz belli ama yine de uğraşırız işte”.

Biz bu fanilik işini yanlış anlayan bir nesiliz. Doğru anlayanlar olmakla beraber çoğumuz” işte geldik gidiyoruz” diye her işimizi özensiz, yarım yamalak, aşksız yapıyoruz . Oysa dünyanın geçiciliğini; kırgınlıklarımızda, öfkemizde, hırslarımızda, hasedimizde hatırlayıp, bunların tedavisi için ilaç eylerken , yaptığımız işlerde tüm ayrıntılara dikkat ederek derinlerimizde saklı olan bâkilik isteğini kullanmalıyız ..

Başarılarda sabrın ve çalışmanın dahi ayrıntılara gizlenen ihtimamdan geldiğine inananlardanım. Tesadüf ve şansın büyük başarılarda çok çok çok az bir payı vardır. Bazen doğadaki mükemmel gidişatı İzlerken bilimin ilerlemesini sağlayan keşifler olsa da kalıcı eserler ancak sabır ve özenli çalışma ister.

Eskimeyen insanlara hayranım… Bir Mimar Sinan, bir Fuzuli, bir Itri, bir Paussın, bir Langrance, bir Cezeri…. Müslümanın şahsiyetinde; " beni Allah yarattı, kendi zatından ruhuma güzellikler aksettirdi, Allah güzelliğin tamamıdır, o yüzden yaptığım işler O'nun ruhuma nakış ettiği güzelliğine lâyık olmalıdır” düşüncesi vardır. Müminlikten nasibi olmayan ama güzel eserler bırakan kişilerin ise işlerindeki sır bâkilik isteğidir.

Sevdiğim bir hikaye var. Hayattaki başarının en büyük kısmının yaşadığımız olaylar değil onlara verdiğimiz tepkilerden geldiği inancımı kuvvetlendiren.

Uyuşturucu bağımlısı bir adamın hayatının büyük bir kısmı hapishanelerde geçer. Hapiste olmadığı zamanlarda da ne evi ile ne de çocukları ile ilgilenir. İki oğlu da anne- baba terbiyesinden yoksun olarak büyüyor. Çocuklardan biri babası gibi uyuşturucu bağımlısıdır ve hapishanede yatmaktadır. Diğeri büyük bir şirketin genel müdürüdür. Olay bir gazetecinin ilgisini çeker ve adamla röportaj yapmaya gider. Adam oğulları arasında hiç ayrım yapmadığını ikisi ile de hiç ilgilenmediğini ifade eder. Gazeteci önce hapisteki oğlanın yanına gider ve ona niçin bu durumda olduğunu sorar. Cevap üzücü fakat o kadar da açıktır:

-Babamı tanıyorsunuz, başka ne yapabilirdim ki?

Olayın en çarpıcı yanı; şirket yöneticisi olan evladınınkidir. Gazeteci onunla röportaj yapar ve nasıl bu duruma geldiğini sorar. Cevap çok ilginçtir:

- Babamı tanıyorsunuz, başka ne yapabilirdim ki?..

Hayatımız ölüme kavuşmadan önce bakış açımızla bâkiliği yakalamalıyız….


Yazarın Diğer Yazıları