YAŞLILIK SANATI

O ‘nu iş yaparken seyretmeye bayılıyordu . Bembeyaz saçlarının arasından akan teri gömleğinin koluna silişini seyretti . Uzun boylu, geniş omuzlu, o dik görüntüsüne baktı. Kim derdi ki; küreği toprağa coşkuyla saplayan bu adam 82 yaşında…

" Amca; baba yarısıdır” sözünün karşılığı gibi tüm evini , yaşantısını, kültürünü her yaz onlara cömertçe sunardı. Köyün tüm dağlarında keçilerini gezdirir, hangi kayaya nasıl basılacağını çok iyi bilmenin verdiği rahatlıkla bulutların arasında kalan kuytu köşeleri bilir, az bulunan otları bulur getirirdi.

Daha önce kazmış olduğu çeşmelere bir yenisini eklemekle meşguldü. İnsanlar, hayvanlar, kuşlar kazarak bulduğu su çeşmelerinden içtikçe keyif alan, gençleşen bir insandı o..

" Yaşlılık sanatı; gelecek nesillere bir engel değil, bir destek; bir rakip değil, bir fikir ortağı gibi görünme sanatıdır” derler . O, bu sanatı çok güzel icra ediyordu. Fakülteler bitirmemişti, gelişen teknolojiyi hızlı takip edemiyordu belki ama elinden geleni yaparak üretme, hizmet etme ve hayatı anlama dallarında doktorası var gibiydi.

Soğuk bir ayran alıp, sıcak güneşin altında terleyen adama uzattı. Mavi gözleri Işıl Işıl ayranı aldı, oturdu ve eliyle yanını işaret etti.

- Amca, çok yoruluyorsun ya; kıyamıyorum sana, zaten bir sürü çeşmeyi yaptın, bırak artık gençler yapsın.

Gülümseyerek ayranından bir yudum aldı.

- Ellerine sağlık, pek güzel olmuş. Vazgeçtiğin zaman yorulursun ; emek verdigin, hizmet ettiğin zaman değil yavrum. Elim, ayağım tutuyor çok şükür. Suyun çıkma ihtimali olan yerleri de iyi biliyorum. Bak şu eriği ben diktim, o cevizi de, aşağıdaki bütün elma ağaçları, asmalarda öyle… Ben, dikerken bilmiyordum bir gün gelip senin yiyeceğini ama bak sen o ağacın üstüne çıkıp dallarında gezince ben daha çok ağaç dikmeliyim diyorum. Çeşme de böyle; kimler içecek bilemem ama yaşadığımız bölümde bizden sonrakilere güzel ve iyi olacak bir nakış olmalıyız. Dinlerken daldı gitti, kaç araştırma tezi sığardı bu cümlelere…

Yaşlılar eskisi kadar aktif hayata katılamayınca, ya da teknolojiyi hızlı takip edemeyince kendilerini dışlanmış hissediyorlar. Emekli olunca ;artık ben işe yaramıyorum psikolojisine girenler, hastalanınca artık öleceğim diyenler, biz artık istenmiyoruz duygusuna bürünenler… Ama bu sadece yaşlıların bakış açısı değil, gençlerde bazen bu bakış açısına katkıda bulunuyorlar.

Eskiden birlikte yaşam daha fazlaymış ve çocukları ile sürekli bir arada bulunan büyükler; itilmişlik duygusuna bürünmezlermiş ama şimdi çalıştığı ya da hayatını bir yaşlı ile devam ettirmek istemediği için gençler tarafından huzur evine gönderilen ya da bakıcı tutularak yalnızlaştırılan büyükler evlatlarının, çevresinin uzağında kalınca kendilerini ister istemez işe yaramaz hissediyorlar.

Tabii bir de bunu kendisi isteyen, hazırlayan yaşlılarımız var .Hayattan elini, ayağını çekerek adeta ölümü beklercesine sürekli ilgi, hizmet isteyen bir insan olarak kendi yalnızlığını hazırlayanlar…

Günümüzde ömürler; yaşam şartlarının olumlu taraflarıyla çok uzadı. Yaşlı nüfusumuz da arttı. Yaşlılarımız eskisi kadar aktif olamıyoruz diye üretmekten, kendilerini mutlu eden işleri yapmaktan vazgeçmemeli. Öğrenmekten, öğretmekten, zevk alarak yaşamaktan…

Bulduğu her kıraç toprağa bir ağaç diken, yollardaki hayvanlara yemek ve su taşıyan, patik ,şapka, çorap gibi örgülerle ya da bebek yaparak insanları sevindiren, torunlarım okusun diye hatıralarını yazan, yaşanmışlıklarını paylaşan yaşlılar; yaş alsalar da ihtiyar değil…

Geçiyoruz işte hayattan, çokta önemsememeliyiz diyenlerin tersine bir kez sahip olduğumuz ömür servetinin her anının tadını alarak gerçek yaşama taşımalıyız…


Yazarın Diğer Yazıları