ATALAR SÖZÜ

Ne mutlu bize ki tarihin her döneminde adımızdan söz ettirmiş, tüm medeniyetlerde boy göstermişiz. Milattan öncesine dayanan Türk tarihinde atalarımızın bilgi, birikim ve tecrübeleri, günlük yaşayışlarına ait gözlemleri, ahlaki öğütleri, az kelime ile çok şeyi anlatan sözleri bizlere atasözü atalar sözü olarak miras kalmıştır. Daha önce bahsetmiştik sözün gücü var diye. Bin yıllardır nesilden nesile aktarılan sözler bugün bizim mayamızı oluşturmaktadır. Gen hafızası dediğimiz bir şey var. Hani bilim adamları tarafından ıspatlanmış kalıtsal hastalık diye bir şey var ya? Yedi göbek önceki deden nenen eğer şeker hastasıysa veya kel ise veya mavi gözlü ise sende de bu hastalıklar veya göz renkleri görünebiliyor. İşte bu gen hafızası kültürde de böyle. Mesela Oğuz Name'de geçen "Yalunuz elin, avazı çıkmaz” ata sözü söylendiği günden beri bizi bin yıllardır birlik beraberliğe sevk etmiştir. Bu atasözü yakın dönemlerde evrilmiş "Bir elin nesi var, iki elin sesi var” şeklini almış. Zor zamanlarımızda birlik olup organize olup kendimizi ailemizi vatanımızı muhafaza ve müdafaa etmemizin sebeplerinden bir tanesi de bu atasözüdür. Diyeceksiniz ki biz eskiden böyle cümleler mi kuruyorduk dilimiz bu şekilde miydi? Elbette hayır bakın size milattan sonra 732'de Göktürk Kağanı Bilge Kağan'ın sözleri öğütleriyle süslü Orhun Abidelerinden belgeli kaynaklı "Bir elin nesi var, İki elin sesi var” atasözümüzün bilinen ilk halini paylaşayım. Yuyka erkli tupulgalı uçuz ermiş, yinçge erklig üzgeli uçuz. Yuyka kalın bolsar tupulguluk alp ermiş Yinçge yoğun bolsar üzgülük alp ermiş. Nasıl anlayabildiniz mi? Göktürk Türkçesini Türkiye Türkçesine çevirelim şimdi. Diyor ki Bilge Kağan: Yufka olanın delinmesi kolay imiş, ince olanı kırmak kolay. Yufka kalın olsa delinmesi zor imiş. İnce yoğun olsa kırmak zor imiş. Yani bir elin nesi var iki elin sesi var. Anlatabildim mi? Bir başka atalar sözünde şöyle söylüyor: "Attan düşen, Ya Allah demiş, Eşekten düşen eyvah demiş”. Ata sözü deyip yabana atmayın bu sözler kaç yüzyıllık birikimin ürünüdür. Buyurun araştırın At gibi heybetli bir hayvanın üstünden düşenlere bir şey olmuyor. At binicisi olarak ben bunu tecrübe ettim. At seni düşürdüğünde görünmez kanatları sana sanki kadife bir kumaş seriyor ve onun üstüne düşürüyor. Ama eşek daha küçük, yere daha yakın olmasına karşın kimi yere fırlatsa ya kolu ya bacağı kırılıyor. Rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal küçük yaşta eşekten düşüp kolunu kırıyor. İyi ki de kolu kırılmış eğer kırılmasaydı başarılı öğrenci olan küçük Turgut askeri okula yazılacaktı, asker olsaydı ülkeye teknolojiyi getiren, dolarla tanıştıran, liberal ekonomi sistemini sunan biri olarak değilde darbeci cuntacı olarak anılacaktı. Günümüzde bazı mesire yerlerinde at biniciliği için vatandaş teşvik ediliyor ama maalesef insanlar heybetli hayvan karşısında ürküyor korkuyor binemiyor. Halbuki biz Attan düşen Ya Allah demiş, Eşekten düşen eyvah demiş atasözünü yaşatabilseydik inanın at binmekten korkanların sayısı asgariye düşecekti. Gelelim başka atalar sözüne "Gölgesinde yatacağın ağacı budama”. Ne güzel bir söz. İşte bu sözler sayesinde devlet olabilmişiz devlet kalabilmişiz. En büyük sığınak devlettir bize. Küçükken ailemizin gölgesindeyiz, az biraz büyüyüp iş hayatına atılınca iş verenimizin gölgesinde, ama hepsinden önemlisi vatan toprağında devletimizin gölgesindeyiz. Eğer biz bize bizim atalarımızın öğrettiği gölgesinde yatacağın ağacı budama sözüne uyar himayemizde ki ve himayesi altında olduklarımızın hakkını hukukunu gözetirsek ne mutlu bize. Ama ne Oğuz Namelerde ne Dede Korkut hikayelerinde hiçbir yerde geçmeyen "Devletin malı deniz, Yemeyen domuz” sözünü dilimize pelesenk edersek ki maalesef etmişiz ne olur aynen günümüzde olduğu gibi olur. Kim azıcık fırsat bulsa devleti, kurumu, birimi kendi menfaatine çevirir. O yüzden ecdadımızın tecrübelerinin söze dökülmüş haline kulak vereceğiz ve nesilden nesile aktaracağız. Gen hafızası ve sözün gücü tespitlerimi unutmayın. Zira dil bir milletin en önemli sosyolojik varlığıdır. Bir coğrafyanın kime ait olduğunun ispatı dil ve kültür birliğidir. Biz bu kültür birliğini nereden tespit ediyoruz. Tabi ki atasözü ve deyimlerimizden. Dilimize sahip çıkalım. Evlatlarımıza, geleceği inşa edecek gençlerimize bilgece konuşalım. İnsan gücü ne zaman nerede işe yarayacak bilinmez. İstediğiniz kadar ağır sanayiye, teknolojiye önem verin eğer o tuşa o düğmeye doğru zamanda doğru mekanda basacak bilinçli, şuurlu bir fert yetiştirmezseniz hem kendinize hem insanlığa zarar vermiş olursunuz. Bu bilgi birikimin kazanılması için devlet politikası hassas davranmalı. Ama devletimiz gaflette bile olsa bizler kendimizi okuyarak geliştirmeliyiz. İnsan kitap okur mükemmel insan canlı kitap okur. Canlı kitaptan kastım bilgice tecrübece bizden yaşlı insanları dinlemek onların öğütlerini kulak ardı etmemektir. Kaç kişi ömründe bir kere huzur evine gidip oradaki yaşlıları ziyaret edip hasbihal etti. Buyurun sizi tutan yok en yakın zamanda bir huzur evini ziyaret edin bakın ne hazineler var. Yetmiş seksen lira para verip bizden olmayan, bizi tanımayan, bizi anlamayan ve bizi anlatmayan yazar çizerlerin kişisel gelişim kitaplarını alıp okuyoruz. Sonuç olarak öyle bir insan modeli çıkıyor ki karşımıza belinden üstü insan kafası belinden altı hayvan vücudu. Öyle bir garabet hale büründük. Zaten bu teknik olarak mümkün değil Avrupa'nın hayata bakış açısı farklı, Asya'nın farklı Amerika'nın farklı. Bizler bizden tecrübeli insanlarımıza sahip çıkıp onları dinlediğimizde hayata daha farklı bakacağız ve bin yıllardır süregelen bu sözlü kültürümüzü geleceğimize aktaracağız.

Selam ve dua ile.


Yazarın Diğer Yazıları