Yavuz’unu Bekleyen Lübnan…

 

Geçen hafta Lübnan'daydık.

Ribat İnsani Yardım grubu ile bu topraklarda yaşayan Filistinli ve Suriyeli mülteci kardeşlerimizi ziyaret etmek ve hasbelkader insani yardımda bulunmak maksadıyla gittik bu ecdat yadigârı beldeye.

Ortadoğu'nun bir zamanlar parlayan yıldızı olan ülkenin ışığını sönmüş, insanını bitmiş gördük.

Işık derken sadece mecazi manada ışık anlaşılmasın, gerçekten şehrin ışıkları da sönmüş.

Sosyal ve siyasi krizin içinde boğuşan ve liman patlamasıyla krizin iyice derinleşip, adeta çözümsüzlüğe doğru sürüklendiği ülkede enerji sıkıntısı had safhada. Şehir karanlıklar içinde. Günde sadece iki saat elektrik verilebiliyor.

Bir zamanlar eğlence ve şatafatın başkenti olan Beyrut bedel ödüyor. Ülkede hükümet yok gibi.

İç savaştan sonra 1990'da imzalanan Taif Anlaşması ve buna göre tesis edilen yeni devlet nizamı dertlere deva olmamış. Ülkede yaşayan yüzde 30 Marunî Katolik Araplar, yüzde 30 Şia Araplar ve yüzde 30 Sünni Araplar bir araya gelip, bir millet oluşturamamışlar ki, devlet olabilsinler. Dürziler, Ortodokslar vs toplam 19 etnik ve dini grup var ülkede. Sıkıntının kaynağı da bu çok kültürlü yapının sorun çözmek yerine sorun üretmesi.

Bir ülke hayal edin ki, başka bir ülke askerleri tarafından kendi başkentindeki bir bölgeye operasyon yapılacak ve bu ülke buna sessiz kalacak.

Bir ülke düşünün ki, başbakanı yabancı bir ülke ziyareti esnasında o ülke makamlarınca tutuklanacak ve 17 gün sonra serbest bırakılacak. Ve tutuklanan başbakan tek kelime edip başına ne geldiğini kimselere söyleyemeyecek. O şimdilerde ülkesini terk etmiş, Paris'e yerleşmiş durumda. Hariri'nin oğlundan bahsediyoruz.

Bir ülke tasavvur edin ki, iki sene evvel 1000 dolar olan asgari ücret şu sıralar 22 dolara gerilemiş. Okullar, hastaneler, güvenlik birimleri çalışmıyor. Herkes grevde. 1 dolar 32.000 Lübnan Lirası ve her gün artıyor.

Bir ülke ki, o ülkenin polisini aradığınızda size "arabamız, benzinimiz yok, gelip bizi alırsanız olaya müdahale ederiz” diyen güvenlik güçlerine sahip olsun.

Bir ülke ki, bankalarında parası olanlara paralarını vermesin.

Evet, bu ülke, Ortadoğu'nun ve İslam beldelerinin kapısı mesabesindeki, Feyruz'un hüzünlü ülkesi Lübnan ne yazık ki.

Şehir hüzne, yasa boğulmuş, karalar bağlamış. Herkes bir şeyler söylüyor, hiçbir şey üretmemenin, sadece turizm, bankacılık ve eğlence ile bu işlerin dönmeyeceğinin gecikmiş teraneleri çınlatıyor karanlık Beyrut sokaklarını.

Ancak kimse göremiyor asıl meselenin ne olduğunu. Yaşanan iç savaş, başkentin göbeğinde havaya uçurulan başbakan, infilak eden liman…

Zahiri sebepler saymakla bitmez. Ama asıl sebep hep görmezden geliniyor.

Önündeki denizde 30 trilyon m3 doğalgaz rezervi olan ülkenin kaosa ve yıkılışa giden halinin esas sebebi her nedense hatıra bile getirilmiyor.

Ülkedeki kamplarında yaşayan yüzbinlerce Müslüman Filistinli mültecinin, 70 senedir yaşadığı gayri insani şartları kimse bilmiyor sanki.

Beyrut'un göbeğindeki meşhur sabra Şatilla ve Burc-el Barajne kamplarındaki sefalet kimsenin umurunda değil. Ümmetin insanları buralarda ışıktan, nefesten, sudan, ekmekten mahrum yaşıyor.

Ölmenin bile yasak olduğu bu kampların yanı başında daha düne kadar yaşanan çılgın Beyrut gecelerinin, bir yeri rahatsız etmiş olabileceğini kimse idrak edemiyor. Gadab-ı İlahi' den gaflet, bu toprakları en iyi tanımlayan şey olsa gerek.

Asil kadın Feyruz'un Li Beyrut'unda söylediği gibi, Lübnan şimdi ateş ve duman tadında. Küllerinden yeniden doğacak bir zafer Beyrut'u bekliyor.

Bu güzel ülke Yavuz'unu bekliyor. Kamplarında aşağılanan ve ölüme mahkûm edilen Filistinlileri, Bastil misali özgürlüğe ve insanlığa kavuşturacak adil bir kral ancak hayat verebilir bu mahzun ülkeye.

İlk işi kamplarda yaşayanları insan olarak tanımlayan ve onlara insan muamelesi yapmak olacak adil bir sultan… Yelkenlerini merhamet ve adalet rüzgârı ile şişiren bir kaptan ancak kurtarabilir bu insanları.

Feyruz bunu yıllar yıllar önce söylemiş… Şehrim ışıklarını, eli yüzü kan içinde olan çocuklar yüzünden söndürdü demiş. Bu çocukların kanları temizlenip, yaraları sarılıp, onlara merhamet edildiğinde ancak yeniden yanacak ışıkları. Lübnan insanı bunun farkında olmasa da hakikat bu.


Yazarın Diğer Yazıları