Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, her yıl 20 milyon kadına teşhis konulacağı biliniyor ve her 7-8 kadından birinin meme kanseri olacağı öngörülüyor. Rakamların yüksekliği nedeniyle meme kanserinin ciddi problem olduğunu belirten uzmanlar, özellikle kadınları bu noktada uyarıyor. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, Genel Cerrahi ve Meme Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Hande Köksal ve Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi uzmanı Prof. Dr. Zekeriya Tosun konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.
8 kadından biri riskli
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, Genel Cerrahi ve Meme Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Hande Köksal, her 8 kadından birinde görülebilme riski olan kanserin, memedeki süt üreten bezlerdeki hücrelerin veya bu sütü meme başına ileten süt kanallarındaki hücrelerin kontrolsüz çoğalması sonucu oluşan hastalığın ilerleyen dönemlerde, birçok organa yayılabildiğini anlattı. Prof. Dr. Hande Köksal, Ülkede, Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen tarama programında kadınlara yönelik çok sayıda bilinçlendirme faaliyeti yürütüldüğünü söyledi. Prof. Dr. Hande Köksal, "40 yaşından itibaren 2 yılda bir mamografi çekilmekte, "Kendi Kendine Meme Muayene” ile ilgili eğitimler verilmekte, halkı bilgilendirmek için toplantılar düzenlemekte ve televizyonda kadın kuşaklarındaki programlarda bile bu konuya ayrıntılı olarak yer verilmektedir.” şeklinde konuştu.
50 yaş ve üzeri dikkat
Meme kanserinde en sık görülen belirtiler hakkında bilgi veren Hande Köksal şöyle konuştu: "Ele gelen kitle, boyut farkı, meme başında içe çökme, kanlı akıntı, ciltte kızarıklık ya da kabuklanma en çok karşımıza çıkan belirtilendendir. Kansere yakalanma riski 40 yaş altı kadınlara göre 50 yaş ve üzeri kadınlarda daha fazla karşımıza çıkmaktadır”
"Erkekler de meme kanseri olabilir”
"Risk faktörleri hakkında bilgi sahibi olma, kişinin kendini korumasına yardımcı olabilir.” İfadelerini kullanan Köksal, "Değiştirilemeyen risk faktörlerinin başında kadın olmak gelmektedir. Meme kanseri kadınlarda görülen en sık kanserdir. Bundan da hormonal faktörler, özellikle östrojen hormonu sorumludur. Erkeklerde de meme kanseri görülebilir ama sıklığı çok daha azdır. Yine önemli bir risk faktörü ailede meme kanseri teşhisi konulmuş bireylerin olmasıdır. Özellikle genetik incelemelerle mutasyon saptanmış meme kanserli bir yakını olan kadınlarda risk çok yüksektir. Bunların dışında bir de değiştirilebilir risk faktörleri vardır. Bazı doğum kontrol haplarının kullanımı, menapoz için bazı hormon replasman tedavilerinin kullanımı, ilk doğumun eğitim ya da çalışma hayatı nedeniyle ileri yaşa ertelenmesi, estetik kaygılar nedeniyle emzirmeme, fazla kilolu olmak, sağlıksız beslenmek, fiziksel aktivitede bulunmamak ve düzensiz gece uykuları bunlar arasında sayılabilir.” diye konuştu.
Erken tanı hayat kurtarır
Kanserden korunmanın en önemli yolunun, kişinin kendi vücudunun farkında olması ve risk faktörlerini bilmesi gerektiğinin altını çizen Köksal, açıklamalarını şu ifadelerle sürdürdü: "20 yaşından itibaren bireyin her ay bir kere kendini muayene etmesi ve şüpheli bir durum saptaması halinde doktora başvurulması gerekir. Meme kanserinde erken tanı çok önemli. Erken evrelerde yakalandığında 5 yıllık sağ kalım oranı yüzde 100 iken, ilerlemiş evrelerde bu oran yüzde 20'lere kadar düşmekte. Dolayısı ile henüz bizim fark edebileceğimiz boyuta gelmeden ya da şikâyetler başlamadan önce mamografi ile bu hastalık tanınabilmekte ve tedavisi planlanabilmektedir. Bu erken evreleri kaçırmamamız gerek. Yine erken evrede saptanmasının bir diğer faydası da erken evrede yakalanan hastalıkların tekrar etme olasılığının çok düşük olur.”
Tedavi öncesi süreç
Hastaların tedavi öncesi süreci ile ilgili bilgi veren Köksal, muayenede sadece memelerin değil her iki koltuk altı, meme cildi ve meme başları da kontrol edildiğini söyledi. Köksal: "Hasta, şüpheli bir meme kitlesi ile başvurduğunda önce muayene ediyoruz. Daha sonra hastanın yaşına uygun görüntüleme yöntemleri planlanıyor. 40 yaşından genç hastalarda meme ultrasonografisi ve gerekirse meme MR, 40 yaşından sonraki hastalarda mutlaka mamografi istiyoruz. Şüpheli kitle filmlerle de saptanınca meme biyopsisi yapılıyor ve patoloji raporunu bekliyoruz. Patoloji raporu elimize ulaştığında bize kanserin türü, büyüme hızı gibi konularda bilgi veriyor ve bunların ışığında metastaz taraması yapıyoruz. Eğer başka bir organa yayılım yok ise ve tümör boyutu, özellikleri de uygunsa biz ameliyat planlıyoruz. Ameliyat da yine tümörün boyutu, memenin boyutu, hastanın isteği gibi durumlar da göz önüne alınarak memenin tamamen alınması ya da bir kısmının alınması şeklinde oluyor.”
Ameliyat sonrası süreç
Köksal, ameliyattan sonra da yine patoloji sonucuna göre kemoterapi denilen ilaç tedavisi ve ışın tedavisinin planlanarak hem ameliyat olan memesi hem de diğer meme kontrollerinin ilk 2 yılda 3 ayda bir, daha sonra 6 ayda bir, 5 yıldan sonra ise yılda bir olacak şekilde olduğunu aktardı.
Estetikten korkmayın
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi uzmanı Prof. Dr. Zekeriya Tosun, kanser sonrası meme estetiğinden korkulmaması gerektiğini vurguladı. Meme dokusunun, bir kadının kendini kadın gibi hissetmesini sağlayan vücudun bir parçası olduğunu ve meme kanseri sonrası onarım işleminin bedensel kadar psikolojik sorunlarının oluşmasını engellediğini dile getiren Zekeriya Tosun, "Hasta kaç yaşında olursa olsun o memenin eksikliği hastayı rahatsız ediyor. Yerine koymak, psikolojisini büyük oranda düzeltiyor.” dedi.
Silikona hastanın vücudu karar veriyor
Hastaya kullanılacak olan silikonun boyutuna hastanın vücudunun karar verdiğini ileten Tosun, açıklamalarını şu ifadelerle sonlandırdı: "Meme onarımı, meme kanseri sonrası dokunun bir kısmının ya da tamamının alınmasının ardından o dokuyu yerine koymaya yönelik cerrahi işlemleri anlatır. Genel cerrahi uzmanı arkadaşlarımız memenin tamamını almışlarsa plastik cerrahi uzmanı olan bizler bu dokunun yerine konması için hastanın kendisine ait dokuları kullanabileceğimiz gibi dışarıdan bu bölgeye konulacak balon dediğimiz doku genişleticiler ya da direk olarak hazır silikon protezler yerleştirilebilir. Eğer hastamız radyoterapi alacaksa silikon koymayı düşünmeyiz. Doku genişletici yerleştirerek şişirme işlemine radyoterapinin bitiminden sonra yaparız. Ancak hastamıza meme alındıktan sonra hiçbir onarım amaçlı işlem yapılmamışsa ve hastamız bu bölgesine radyoterapi almışsa yapılacak işlem kendisine ait dokularla meme yapımıdır. Kendisine ait doku sırtından ya da karnından taşınabilir. Sırtından doku taşındığında hacim yetmez ise bu 90'ın altına küçük bir silikon protez yerleştirerek ek bir şişkinlik sağlanabilir. Uzaktan getirilecek dokular bazen mikro cerrahi dediğimiz o bölge atardamar ve toplardamarının meme bölgesindeki atardamar ve toplardamara uç uca dikilerek kanlanmasının sağlanması ile yerleştirilir. Meme dokusu onarımı ile sadece memeye ait bir özellik eklemekle kalınmayacak vücudun tamamını ilgilendiren bir iyilik hali sağlayacaktır.”
Kaynak: Haber Merkezi