Postmodern darbede sadece sivil siyaset değil ordu da yeniden dizayn edildi. Zaman alsa da Türkiye, dokuz buçuk saat süren Milli Güvenlik Kurulu toplantılarının izlerini bir bir sildi. Ama o karanlık süreç hala hafızalardaki tazeliğini koruyor. Şimdi 27 yıl öncesine dönüyor, süreci ve sonrasında yaşananları hatırlıyoruz…
Türkiye tarihine "post modern darbe” olarak geçen ve toplum ile siyaset üzerinde derin postal izleri bırakan 28 Şubat'ı geride bırakalı tam 27 yıl oldu.
Millet 1995 genel seçimlerinde partilere tek başına iktidar şansı tanımadı. Uzun süren arayışların ardından Tansu Çiller ile Erbakan el sıkıştı ve 54'üncü hükümet, Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın başkanlığında kuruldu. Hükümetin adı Refahyol'du. D–8, denk bütçe ve gelir dağılımındaki uçurumun giderilmesi 54'üncü hükümetin temel politikalarını oluşturdu. Ne var ki Mısır'da yaşanan bayrak krizi ve Libya Lideri Kaddafi'nin PKK ile ilgili çıkışları hükümeti dış politikada zor durumda bıraktı. Sincan'da sahnelenen bir tiyatro gösterisi, taksime cami iddiaları ve Başbakanlıkta verilen yemek, komutanlar ve Çankaya'nın patronu dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'le hükümeti karşı karşıya getirdi.
Hükümete karşı topyekün, ancak adı konulmamış bir savaş açıldı. Milli Güvenlik Kurulu sadece irtica gündemiyle toplanıyor, brifingler veriliyor, manşetler atılıyor, kendi dönemi içinde 5'li çete olarak adlandırılan sendika ve esnaf federasyonları birbiri adına açıklamalar yapıyordu.
Vural Savaş ve Çevik Bir 54'üncü hükümet döneminde öne çıkan isimler oldu. 12 Eylül'de köşe başlarında konuşlanan tanklar 28 Şubat'ta yürüyordu. Adına da demokrasiye balans ayarı deniliyordu.
Demokrasiye yapılan balans ayarından, Kur'an Kursları ile İmam Hatip Liseleri'nin kapatılması, eğitim-öğretimin 8 yıla çıkartılması, başörtüsü yasağı ve cami yapımına sınırlama getirilmesi çıktı. Kısacası dini vecibelerini yerine getirmek isteyen insanlar, kamusal alandan silindi. 28 Şubat Refah Partisi'nin kapatılması ve o süreçte görev alan siyasilerin seçim yenilgileriyle noktalandı.
28 Şubat postmodern darbesi, sivil siyasetin yanı sıra ordunun yeniden dizayn edilmesinde de milat oldu. NATO, TSK içindeki faaliyetlerini FETÖ'ye ihale etmeye karar vermişti... TSK yeniden dizayn edilecekti. FETÖ'nün TSK'ya sızma faaliyetlerinin hazırlıkları 1971 yılından itibaren başlatılmış, uygulama planı ise 12 Eylül askeri darbesiyle devreye sokulmuştu.
28 Şubat cuntacıları FETÖ'cüleri hızla terfi ettirirken, bir yandan da sözde FETÖ ile mücadele ediyordu. O dönemki ihraçlar adeta FETÖ'ye alan açmak için kullanıldı. Asıl FETÖ'cüler takıyye ile kendilerini gizlerken, dürüst ve dindar insanlar sırf namaz kılıp oruç tuttukları için ordudan uzaklaştırıldı.
Türkiye 28 Şubat'ın bedelini çok ağır ödedi. Siyasi krizleri ekonomik krizler takip etti. Bu krizler toplumun geniş kesimlerinin belini büktü. İstikrarsızlık, güven bunalımı ve yolsuzluklar Türkiye'ye milyarlarca dolar kaybettirdi. Sadece batan bankaların ülkeye bedeli, 80 milyar dolar oldu. En ağır tablo 2001'deki ekonomik krizle kendini gösterdi. Bazı insanlar bir gecede servetlerine servet katarken, fatura yine vatandaşa kesildi.
28 Şubat'ın açtığı yaraları sarmak hiç de kolay olmadı.
Devleti ile milletiyle Türkiye yıllar süren uğraşlarla toparlandı ve istikrar sağlanabildi.
O dönemin aktörleri ise bir bir yargı önüne çıkarıldı.
YÖK başkanlığındaki değişimle, 2007'de üniversitelere başörtülü öğrencilerin girmesinin önü açıldı.
YÖK başkanının rektörlüklere gönderdiği talimatla yasak uygulamadan kalktı.
Kamu personeli için başörtüsü yasağının kalkması ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 1 Ekim 2013'te açıkladığı demokratikleşme paketi ile oldu.
O gün 28 Şubat'ı tezgâhlayanlarla ele ele veren FETÖ, yıllar sonra hain bir darbe girişimine imza attı.
15 Temmuz 2016'daki alçak girişim, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetin dik duruşu, milletin iradesine sahip çıkmasıyla püskürtüldü.
Tıpkı 28 Şubat'ın olduğu gibi 15 Temmuz da Türkiye'nin tarihine kara bir leke olarak geçti.