“Kaldırım” Kültürü

Konya’da uzun yıllarını geçiren bir fert  olarak  şunu ifade  etmeliyim ki, halkımız yollarda yaya  olarak  yürürken kaldırımları pek tercih etmiyor. Araçlar  için hazırlanmış yoldan yürümek, hatta yolu ortalayarak ilerlemek insanlara müthiş bir haz veriyor  olsa gerek !Yollar  yayaların ya, aracınızda giderken yol istemek veya geldiğinizi  haber vermek maksadıyla klaksona hafifçe  dokunmanıza  verdikleri  karşılık, arkalarına  hışımla  dönüp ters ters  bakmak  oluyor. Zülfü yâre  dokunmak istemem ancak bu insanlara da eğitim şart gibi geliyor bana. Sanki “yollar benim, sen bana dokunamazsın, ben masumum, çek arabanı” havası içinde yolun ortasından yürümeyi en doğal hak olarak  kendilerinde görmelerine anlam veremiyorum. Kaldırımlara arabalar  park ederse, reklam veya dükkan tabelaları yerleştirilirse, fırıncıların ekmek sepetinden tutunda çöp varillerine kadar birçok  lüzumsuz kalabalık yayaların hakkını elinden alırsa “o zaman haklısınız” derim. Ancak bu yolun ortasından yürüme alışkanlığı bir tutku veya  hastalık haline gelmişse, kaldırımın boş olmasının farkına bile varılmıyor. Sanırım daha özgür olduklarını  hissediyorlar veya önemli olduklarını.. Şu düşüncelerime ne dersiniz: temelde eğitim noktasına bir dönüp, ilköğretimden itibaren nezaket ve hassasiyet konusunu,  hatta kul hakkı şuurunu nasıl aşıladığımızı sorgulamamız gerekiyor. Yayalar kaldırımdan  yürür, araçlar otoparka park eder, yaya mecbur kalır da yoldan yürümek zorunda kalırsa, gidiş yönünün sol tarafından yürür ki karşıdan  gelen  aracı rahatlıkla  görebilsin. Araç  sürücüsünü sıkıntıya  sokmayacağı gibi kendi hayatını da korumaya almış  olur. Bu konuda  gerçekten sıkı bir  eğitime  ihtiyaç var. Devenin boynu hesabı, “ona gelene kadar eğitilmemiz gereken  nice konular  var” deyişinizi duyar gibi oluyorum, ancak her basit meseleye böyle dediğimiz  için, günden güne içinden çıkılmaz sorunlar  yumağında  boğulup kaldık. Bakın, âlemlere rahmet Efendimiz –Aleyhi’sselam- ne buyuruyor : “ Nezâket  ve yumuşaklık hangi işte bulunursa o işi güzelleştirir, herhangi bir şeyden nezâketin uzaklaştırılması ise, o şeyi  çirkinleştirir.”-Buhârî.
Hayatımızın merkezine nezaket ve inceliği koyma temennisi içindeyim dostlar. Zerâfet, yolda yürüyüşüyle bile kişiyi ele verir. Tepeden tırnağa edep libasıyla donanmış  mü’min bir bey amca, bir hanım teyze nasıl model olmaz, hangi aklı selim onu örnek almaz? Temiz ve sade kıyafetiyle olduğu kadar, üslubundaki seçicilikle de çevresine mihenktir. Öyle ki eline aldığı hediye paketinin ambalajını açmadan tutunda, kapısının önünde bıraktığı çöpe kadar her halinde nezaketini sergiler. Biliriz ki bunlar bile bir edep işidir. Tâ kî kaldırımda yürümeye kadar dostlar. Aman yürüyüşümüzü de “kaldırım”  kültürüne  çevirmeyelim ! Her ne kadar kaldırım, Necip Fâzıl üstâdın kaleminde farklı bir şekle bile bürünmüş bile olsa.. Şiirin olduğu kadar, kaldırımların da hakkını vermek gerektir. Haksız mıyım? İslam  ahlakıyla  edeplenmemiz duasıyle, hayra karşı efendim..


Yazarın Diğer Yazıları