Kutlu yolculuk

Ah babam! Sürprizlere bayılır. Yine bizden habersiz bir gezi planlamıştı. Sabah erkenden yola çıktık. Yol uzun olunca Peygamber efendimiz dönemini anlatan bir kitap okumaya başlamamıştım. Galiba o dönemde orada yaşamak hem zor hem huzurlu olmalıydı. Kitapta anlatılan olaylar beni çok etkilemişti. Bir süre sonra başımda bir ağrı, göz kapaklarımda ağırlık hissetmeye başladım. İçende bulunduğum halin dayanılmaz ağırlığına mağlup olmuştum.

Başım çok ağrımış şekilde uyandım ama benim yatağım şimdi bir yer sediriydi. Etrafım çok daha doğal ve sade renkler ve eşyalar vardı. Aslında bu çok hoştu ama sanki teknoloji daha keşfedilmemiş gibiydi hiçbir şey yoktu ne televizyon nede başka bir teknolojik alet. Bu konuya çok fazla kafa yormadım ve hızlıca kalktım. İleride bir tas su gördüm hızlıca elimi yüzümü yıkarken üstümdekileri fark ettim krem renkli düz bir elbise ve başımda ise başörtü. Nerede olduğumu, hangi zamanda olduğumu çok merak ediyordum. Dışarı çıktım, etrafa baktım. Karşımda Kabe'yi gördüm ilk sorumun cevabını bulmuştum Mekke'deydim. Şimdi sıra ikinci sorumun cevabına gelmişti, hangi zamandaydım? Bunu öğrenmek için evi yokladım, evde kağıt benzeri bir şey buldum üstünde Arapça rakamlarla 611 yazıyordu. Bir saniye yıl 611 mi bu da demek oluyor ki peygamber efendimizin dönemindeyiz. İnanamıyorum! Hızlıca dışarı çıktım ama peygamber efendimize peygamberlik daha bir yıl önce verilmişti. Karşımda gördüğüm ilk kişiye ‘ Hz. Muhammed nerede? ' diye soracaktım ki o zaman daha İslam'a daveti yalnızca akrabalarına yaptığı aklıma geldi ve ‘' Muhammed'in evi nerede? ‘' diye sordum. Adam eli ile bir evi gösterdi teşekkür edip hızlıca eve doğru yöneldim. Kapıyı çaldım kapıyı bir kadın açtı. Büyük olasılıkla Hz. Hatice idi. – Kimsiniz? Dedi. Ben de ‘' Peygamber efendimizi görebilir miyim?'' dedim. Beni içeri buyur etti. İçeri girdim peygamber efendimizi gördüm. Peygamber efendimiz tahmin ettiğimden çok daha güzel daha nur yüzlü bir insandı. Bana kibar bir şekilde ne sormak istediğimi sordu. Ben ilk başta tereddüt etsem de onun peygamber olduğunu bildiğimi ve benim İslam'a katılmak istediğimi söyledim ilk başta şaşırdı ve bana, söylemem gereken sözleri öğretti. Evet orada da peygamber efendimizin huzurunda tekrar Müslüman olmanın hazzını yaşadım. Birkaç ay böyle geçti peygamber efendimiz artık Mekke halkına İslam'a davet etmeyi sürdürüyordu. Mekkeliler ilk başta çok umursamadılar. Nedeni ise Kâbe'den putların kaldırılıp ticari işlerin yavaşlamasından korkmalarıydı. Artık gün geçtikçe efendimizin davetine icabet edenler çoğalıyordu. Bizi toplumdan soyutlamış ve eziyet ediyorlardı. Sonunda buna dayanamayıp Habeşistan'a gittik. Ben ikinci kafile ile gittim. Habeşistan da bizi çok kibar bir kral karşıladı bize istediğimiz kadar kalabileceğimizi söyledi. Mekkeliler buna çok sinir olmuştu. Bizi Habeşistan kralının elinden almak istediler ama kral bu teklifi geri çevirdi. Sonra Medine yollarına düştük, dinimizi yaşayabileceğimiz bir yurt arıyorduk. Hicret başlamıştı…. Efendimiz Hz. Ebubekir ile daha sonra hicret edecekti. Ben kafilelerin biriyle Medine'ye hicret ettim. Meşakkatli yolculuğun sonu Medineli Ensar'ın sıcak karşılaşması ile son bulmuştu. Efendimizin gelişi bekleniyordu. Efendimizin Medine yakınlarında olduğu büyük bir sevinç ile karşılandı. Medineli Ensar ve Muhacirler hep birlikte Veda Tepelerine koştuk. İnanılmaz bir gündü. Büyük bir coşkuyla efendimizi karşıladık. Bende devesinin peşinden şehre kadar gittim…

Efendimizin Medine'ye gelmesiyle hayatımız düzelmeye başladı artık dinimizi rahatça yaşayacağımız bir ortamı bulmuştuk. Huzurluyduk, fakat Mekkeli müşrikler hiç rahat durmuyordu. Savaş yapılacağı söylentileri giderek artmıştı.. Müşrikler ile Müslümanlar Bedir kuyuları yakınında karşılaşmışlar ve savaş, Müslümanların zaferi ile sonuçlanmıştı. Bedir savaşı Müslümanlar için çok önemliydi yani varlığımız önemli bir güç kazanmıştı Bedir, Müslümanların kazandığı ilk savaştır. Bedir sonrası esir alınanlar; ya fidye ile 10 Müslümana okuma öğretmesi karşılığında, onu da yapamayanlar hiçbir karşılık alınmadan serbest bırakıldı. Bir süre sonra Uhud Savaşı... Uhud Savaşı, Uhud Dağından dolayı bu ismi aldı peygamber efendimiz şöyle demişti" Uhud bizi sever bizde Uhudu severiz. Uhud Dağın'a giderken dağın ne kadar büyük olduğu gördüm, harikaydı. Peygamber efendimiz yine dağa giderken "Ey Ebu Zer! Şu Uhud Dağı kadar altınım olsa üç günden sonra borçlarım için ayırdıklarımdan hariç elimde tek dinar dahi bırakmadan hepsini infak ederdim" diyordu. Peygamber efendimiz savaş günü geldiğinde gördüğü rüya üzerine Meddine kalınmasını kadınların ve çocukların korunması için bizim gitmemizi istemedi, biz gidip orada kaldık. Savaşta Hz. Hamza ile birlikte 70 kadar sahabe şehit oldu. Peygamber efendimiz ise ağır yaralandı. Bunun nedeni ise okçular Müslümanların zafer kazandıklarını düşünüp ganimet toplamak için yerlerini terk edince arkadan saldırı olmuştu. Tepede sadece Abdullah ve 7 kişi kalmıştır. Fakat onlarda bu hazin sonu engelleyemediler...

Sırada Hendek savaşı vardı. Hepimiz elbirliğiyle hendek kazmıştık. Müşrikler bu hendeği geçemediler. Sonunda Hudeybiye antlaşması imzalandı ama müşrikler bu antlaşmayı bozdu ve peygamber efendimiz 630 yılında on bin kişilik ordu ile Mekke'yi fethetti. Orada kalanlara güvenle kalmasının izin olduğunu söyledi. Evet günler günleri aylar ayları kovaladı Peygamber efendimizin ilk ve son haccın da yüzlerce Müslüman içinde bir konuşma yaptı. Bizlere ve gelecekteki insanlığa bu en büyük konuşmasıydı. Bu konuşmada çok önemli öğütlerde bulundu. Ölümünün yaklaştığını ima etti Efendimizin son Haccı olacağı için herkes çok üzgündü Sonra bir sesle kendime gelmeye başladım. Sedyede yatıyordum. Doktor Bey hasta komadan uyandı. Uyandığım zaman öğrendim; kitabı okurken yolculukta bir tıra çarpmışız, benim dışımda hiç kimseye bir olmamış. Ben ise tamı tamına 4 ay komada kalmışım. Bütün anlattıklarım bu süreçte görmüşüm. Şükürler olsun sonra sağlığıma kavuştum. Efendimizi mücadelesini bu kutlu davayı şimdi daha iyi alıyorum, özümsüyorum.


Yazarın Diğer Yazıları