Napolyon Bonapart, "Dünya tek bir devlet olsaydı, başkenti İstanbul olurdu” dediğinde, sadece tarihsel bir gerçekliği değil, coğrafyanın kaçınılmaz kaderini de dile getiriyordu. Eski dünyanın orta noktası kabul edilen bu kadim şehir, yüzyıllardır güç ve medeniyetin merkezinde yer aldı ve almaya da devam ediyor.
İstanbul: Bir Coğrafyanın Kaderi
İstanbul'u sadece iki kıtayı birleştiren bir şehir olarak tanımlamak, ona yapılan en büyük haksızlıklardan biridir. Aslında, İstanbul, Avrupa ve Asya'nın ötesinde, Afrika'ya da kapı açan bir kavşak noktasıdır. Yani, eski dünyanın üç büyük kıtasının tam orta noktasında yer alır. Bu eşsiz konum, yüzyıllar boyunca imparatorlukların ona neden sahip olmak istediğini açıkça gösteriyor. Roma İmparatorluğu, Bizans ve Osmanlı, bu şehri başkent yaparken sadece görkemine değil, stratejik değerine de yatırım yapmıştı.
Dünya Siyasetinin Merkez Üssü
Bugün de İstanbul'un dünya siyasetindeki yeri değişmiş değil. Son olarak Ukrayna ile Rusya arasındaki barış görüşmelerine ev sahipliği yaparken, yine gözler İstanbul'un üzerinde toplandı. Bu, sadece tarihi mirasın değil, modern Türkiye'nin diplomatik becerisinin de bir yansımasıdır. Türkiye'nin dünya politikasında söz sahibi olmasında İstanbul'un rolü tartışılmaz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriye konulu uluslararası toplantıya online İstanbul'dan katılması da bu sembolik gücün başka bir göstergesidir.
Liderlik ve Vizyonun Önemi
İstanbul'un jeopolitik gücü, Türkiye'nin siyasi vizyonu ile birleştiğinde bir anlam kazanıyor. Yüzyıllardır bu toprakların gerçek potansiyelini kullanamamış bir ülkenin bugün güçlü bir diplomasiyle dünya sahnesinde var olması tesadüf değil. Ancak bu sürecin arkasında uzun soluklu bir mücadele, dirayetli bir liderlik ve stratejik akıl var. Türkiye'nin kendi gücünün farkında olarak hareket etmesi, liderlik vasfı yüksek isimlerle mümkün.
Geleceğe Bakarken
Bu durum bize şunu gösteriyor: Coğrafya bir kaderdir ama bu kaderi şekillendirmek liderlerin elindedir. Bugüne kadar Menderes, Özal ve Erbakan gibi liderler Türkiye'nin potansiyelini fark etmişti. Ancak ya imkan bulamamışlar ya da yolları kesilmişti. Bugün ise Türkiye, liderlik vasfını elinde tutan bir isimle bu potansiyeli kullanmaya başlamış görünüyor.
Bu bağlamda, İstanbul'un dünya siyaseti üzerindeki gücünü yalnızca coğrafyasına borçlu olmadığını kabul etmeliyiz. Güçlü liderlik ve vizyoner dış politika, bu kadim şehrin tarihsel mirasını modern dünyada sürdürülebilir kılmanın anahtarıdır. Gelecek yıllarda İstanbul'un bu küresel başkent kimliğini daha da güçlendirdiğini görmek, Türkiye'nin dünya arenasındaki yükselişine tanıklık etmek anlamına gelecektir.
Burada Başkan Erdoğan'ın da hakkını teslim etmek gerekir. "At sahibine göre kişner” diye bir atasözümüz var. Üzeri küllenmiş Anadolu Jeostratejisini yeniden harlayan o oldu. Özetle at güzel, sürücü de akıllı olursa bu ülkenin sırtı yere gelmez. Türkiye Yüzyılı hedefi hayal değil.
Kaynak: Haber Merkezi
