NATOnun Genişlemesi: Türkiye-ABD, İsveç ve arada kaynayan Finlandiya

Nato, insanlık tarihin en iyi savunma birliği olarak, sürekli gelişen ve genişleyen bir örgüt. Örgütün var olma sebebi ise, soğuk savaş döneminde çift kutuplu dünyada, batının (ABD), Sovyet tehditine karşı, hem kalkanı hemde kılıcı. Sovyetlere, ve NATO'ya eşdeğeri olan Varşova paktı (doğu), dağılalı seneler geçse bile, hala var olan bir soğuk savaştan kalıntısı. 

 

    Son dönemlerde NATO fonksyonunu kayıp ettiği ve var olma nedeni tartışılırken, Rusya'nın Ukrayna işgali, hayat öpücüğü oldu örgüte. Ve bu var olma tartışması, Türkiye ile ABD arkasındaki sorunları bu ışıkta ile de  görülebilir. Çünkü NATO genel olarak aynı amaç için çalışırken, ki bu Sovyet tehditine bertaraf etmek. Sovyetler olmayınca, ve Türkiye'nin de soğuk savaşın sonlandığında kendine daha özgür bir güvenlik ve dış siyaset sürdürmeye başladı. ABD ise, NATO'nun ortak çıkarı olmayınca üyelerin, "söz dinlemez müttefik" olmalarını kendine yediremedi. Bunu gösteren ise, Türkiye siyaseti hakkında tartışmalar ise, "ABD'nin çıkarına" olarak ele alınıyor. Mesela yeni F-16 savaş uçakları ve modernasyon kitleri bile Cumhurbaşkanı Biden tarafından senatoya "Amerikanın çıkarına" olarak sunuluyor. Yani NATO üyelerinin ortak düşmanı olamayınca, yalnızca ABD çıkarı için hareket etmeleri bekleniyor ve isteniyor. Türkiye bu konuda doğal olarak direniyor, ve bağımsızlığını her alanda koruma odaklı ilerliyor. 

 

    ABD ise, sadece PKK/YPG, FETO, DHKP-C gibi örgütleri kontrol edip öne sürmüyor, kimsenin düşünmediği ülkeleri de terör örgütlerini kontrol ettiği gibi kontrol ediyor. Aklınıza ilk gelen Yunanistandır. Evet, Yunanistan'ı, ikinci dünya savaşı sonunda batı Almanya'daki işgal sistemine dönüştü, hemde kendi isteği ile. Ama Almanya Yeşiller Partisi, ve İsveç'in Sosyal demokratlar partisi ABD'nin sözünden çıkamayan partiler. Ve tesadüfen iki parti de iktidar (paydaş belirli açılara bakan), ve iki ülkenin ve partilerin Türkiye'ye karşı söylemleri, eylemleri ve duruşları da aynı. Retorik, kullanılan sözler ve terimleri ortak; ve ABD siyasetine sürekli, kendi çıkarlarına aykırı bile olsa, onay veren bir tutum. 

 

   NATO genişlemesi tam da bu yüzden Türkiye, İsveç ve Finlandiya üçgeninde gündemde. Aslı ise, Türkiye NATO'da köklü bir değişim çıkarmak için gayret ediyor. Türkiye, NATO üyeleri birbirinin güvenliğini tehdit edecek eylemleri kesin dille, ve üyeler arası ambargo ve benzeri durumların yasaklayan, değişiklikler arayışında. Ki bu değişiklikler NATOyu geliştirir, tam anlamıyla bir savunma ittifakı yapar ve üyeler arası güvence verir. 

 

    Gelelim İsveç ve Finlandiya sorusuna... Türkiye'nin itirazı doğal ve çok yerinde. Hatta, buna katılan İsveçli ve Finliler de yoğun. Finlandiya genelde naifliğinden düştü bu duruma, bir de İsveç ile aynı zamanda üyelik talebini göndermesinden. Finlandiya işin ciddiyetini anlamak için bir çok kanaldan araştırma yaptı çok kısa zamanda, ki "bayraktan/flamadan kim zarar görür" sözünün ciddiyetini anladı ve büyük ihtimalle adımlar atacak bu konuda. Ama İsveçin durumu maalesef başka. İsveç uzun zamandır PKK/YPG, FETÖ ve şaşıracağınız örgütlere barınma hakkı tanıyor. Bu örgütlerin bazı üyelerini "Türkiye uzmanı" diye propagandalarını medya da haber olup, ve siyasetine bulaştırdığı da çok görüldü. Ama bu buz dağının görünen kısmı, şimdi size pek bilinmeyen veya fazla söz edilmeyen konuları anlatıyım: 

 

Peter Hultqvist, İsveç savunma bakanı. İsmi PKK/YPG çetebaşı Mazlum Abdi ile konuştuğu ile tanındı Türkiye'de. Ama 2011 PKKnın 33 yıldönümü şenliğinde, PKK bayrağı önünde konuşma yaptığını biliyor muydunuz? Saçma bir "özür", ve bir ay sonra PKK kampında fotoğrafı çıkan başka bir partiliyi "disiplin soruşturmasını" yürüttüğünü? Çıkan ceza ise bir ay uzaklaştırma oldu bu partilinin.  

 

Ann Linde, PKK ve ondan türemiş örgütlere "kürt hakları" adı altında teröre destek çıkmasını rationalise etmesini? Ve bu bakanın, başbakan Anderssonu seçtirmek için, PKK artığı bir örgütten siyasetçiye, oyu karşılığında 300 milyon civarında İsveç kronu, Suriye'deki PKKya yardım sözü ile ikna eden kişilerden olduğu? 

 

Selahattin Demirtaş, İsveç'e, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, gizlice gelip görüşmeler yaptığını biliyor muydunuz? Rastgele bir vatandaşın resim çekip bunu sosyal medyada yaydıktan sonra İsveç dışişleri bakanlığından çok kısa bir yazı ile doğrulandı. Ama ne konuşuldu ve görüşmenin amacı hakkında hiç bir bilgi verilmedi.  

 

Zekeriya Öz, Ergenekon davası savcısı. Hollanda'dan, İsveç'e Trelleborgdan giriş yapıp, rastgele fark edilince, apar topar bir koruma ordusuyla tekrar ülkeden çıkarıldığını bilen var mı?  

 

İsveç medyasının, "Türkiye uzmanı" olarak PKK ve FETÖ üyelerini konuşturup Türkiye'yi bunların anlatımıyla tanıması, tam anlamıyla terörün propaganda yayıncılığı haline geldi. 

 

 

 

Türkiye'nin bu durumda attığı adımlar aslında her zaman yapılması gereken şeyler. Mesela İsveç'i ve Finlandiya'yı "teröre destek veren ülkeler" olarak tanımlandı, PKK ele geçirilen roketatarlar (AT-4/Pansarskott m/86) İsveç'i suçlandı vs. İlk defa Türkiye sözleri, kullanılan terimleri ve konuyu kontrol ediyor (controlling the narrative and discourse). Roketatarın ABD de üretimi olmasının bir anlamı olmuyor, İsveç hiç bir zaman ABD suçlamaz malum nedenler yüzünden, ve silahların üretim dalgalarının silindiğinin de bir anlamı yok; çünkü sözleri, terimleri ve konuyu kontrol eden Türkiye bu sefer. Dilin, iletişimin ve bilginin önemi tekrar öne çıkıyor, ve bir güvenlik önlemi olduğunu herkes anlıyordur artık. Onca kavgada ve tartışma ortamında, hiç bir zaman bu durum oluşturamadı Türkiye. Neticeye bakın, İsveç ve arada kaynayan naif Finlandiya, "teröre destek veren ülkeler" damgasını uluslararası alanda yedi. Ki İsveç eskiden rasyonel, adil ve hak koruyan ülke olarak tanındı. 

 

Tekrarlıyorum, Control the narrative and the


Yazarın Diğer Yazıları