AKLI ERMEYENLER VAR!

Adam, dünyaya gelmekle işin bittiğini, artık burada sonsuza kadar kalacağını zannediyor. Eline imkan geçince gözü bir şey görmüyor; yakıyor, yıkıyor, zulmediyor, terör estiriyor, kul hakkı yiyor, mazlumlara karşı acımasız oluyor. Kazanç temin edince; "kendi emeğim, çalıştım, çabaladım, terledim kazandım, kime ne? Bu kazancımı başkalarıyla paylaşmaya mecbur muyum? Onlar da çalışsın, onlar da kazansın…” diyerek malın, paranın, gelirin üstüne oturmaya çalışıyor. Hele; fakir, yoksul, aç, açık, muhtaç gördüğü zaman yüzünün rengi değişiyor.

Vermeyen, vermeyi alışkanlık haline getirmeyen, empati kurmayan, başkasının dertleriyle dertlenmeyen, kötü gün dostu olmayan, yaralara merhem sürmeyi öğrenmemiş olanlar, önce kendilerine saygısızlık yapıyor, sonra topluma. Hayatında hiç sıkıntı çekmeyenler, sıkıntı çekenlerin halinden anlamaz. Onun için Nasreddin hoca; "bana damdan düşen gelsin” derken bunu anlatmak ister. Bugün darda kalmış, bunalmış, zorluklarla mücadele edenlere yardım etmeyenler, yarın kendileri darda kalınca etraflarında kimseyi bulamazlar.

Adam aramak yerine, adam olmak güzeldir. Başkalarında kusur aramak yerine, kendi kusurlarımızla uğraşmak daha kolaydır. "Etrafımda adam göremiyorum” deme, "acaba ben nasıl adamım?” Diye kendini sorgula. Denir ki; "tövbeyle uğraşacağına, günaha girme, tövbe kapısına yaklaşma. "Tövbe kapısına yaklaşma” demek, yaptığımız günahlara tövbe etmeyelim demek değildir. Öyle olsaydı rabbimiz; "Tövbe edenin tövbesini kabul ederim” demezdi. Öyle bir hayat sürelim ki; günah, kusur, kendimizi ve toplumu rahatsız eden ve adına "haram” denilen şeylere girmeden "Kâmil insan” sıfatını elde edebilelim. Öyle bir hayatımız olsun ki, doğduğumuzda, etrafımızdakiler seviniyordu, biz ağlıyorduk; öldüğümüz zaman da etrafımızdakiler ağlasın, biz gülelim.

Unutmayalım ki, hiçbir şey bizim değil. Biz emanetçiyiz, bekçiyiz. Verilen emanetler, zamanı gelince elimizden alınacak tek bir kefenle bu dünyayı terk edeceğiz. Ancak bizim olan; yiyip tükettiğimiz, giyip eskittiklerimizdir. Kazançlarımızda kesinlikle; fakirin, muhtacın, mazlumun, gözü yaşlının hakkı var. Bu dünya ebedi değil. Hani nereye gitti babalarımız, analarımız, dedelerimiz, yakınlarımız, sevdiklerimiz? Daha dün onlar da; senin, benim gibi gezip tozuyor, oynayıp eğleniyor, kazanç peşinde koşuyordu. Onlar da; "ölüm yok diyor hiç ölmeyecekmiş gibi malı, parayı ilah sayıyor, paraya, makama, mansıba, soya, asalete, varlığa güveniyor, kasaldıkça kasalıyordu. Aynen senin yaptığın gibi yanına, fakir, yoksul, muhtaç geldiğinde yüzünün rengi değişiyor, yolunu başka yöne çeviriyordu. Ama bu gün başka alemde ameliyle baş başa.

Şu söz çok hoşuma gider;

"ne etti kendi rahat,

Ne verdi dünyaya huzur,

Çekilip gitti dünyadan,

Dayansın ehli kubur”

 

Hayatımıza anlam katalım. Ölümümüzü şeb-i arus yapalım. Ne biz kimseyi incitelim, ne de kimse bizi incitsin.


Yazarın Diğer Yazıları