GÜLEN GÖZLER

Gazeteci sorar:

-" bu kadar uzun süre yaşamayı, bu yaşta böyle sağlıklı kalmayı, her şeye rağmen hayata gülümseyen gözlerle bakabilmeyi neye borçlusunuz acaba? " Yüz iki yaşına girmiş olan adam bu soruya şöyle cevap verir:

- " her gün erkenden yatağımdan kalkar, pencerenin önüne gidip bir iki dakika dışarıyı seyrederim. Hava ister soğuk, ister sıcak olsun, ister yağmurlu, ister güneşli olsun kendi kendime şunu söylerim:

-" bu, tam benim istediğim gibi muhteşem bir gün…”

Karar verdim, bugün hep iyilikleri yazacağım. Daha çok, daha çok, daha çok yazacağım. İyilikleri göreceğim ki; artsın. Sonbahardan arta kalan dökülmüş sapsarı, kırmızı yaprakların toprağın üzerinde nasıl coşkulu bir renk cümbüşü oluşturduğundan. Onları bir yere yığıp; üzerine atlamanın güzelliğinden bahsedeceğim.

Elleri üşüyen adam; paltosunun cebine ellerini sokmuş, hızlı hızlı yürüyordu. Üşüyen burnu kıpkırmızı kesilmiş, kulakları yavaş yavaş hissizleşmişti. Yanına bir araba durdu, açtı penceresini ve seslendi:

-"Kardeşim; ben çarşıya gidiyorum, götürebilirim.” Donmuş kulakları aralandı adamın” hay sağ olasın kardeşim, Hızır gibi yetiştin”

Korkusuzca arabamıza birini almaktan, birinin arabasına korkmadan binmekten bahsetmek istiyorum. Gedavet parkında yürümeyi çok seviyorum. Her gittiğimde köpeklerin ve kedilerin sayısı artmış oluyor. Neredeyse her dükkânın önünde mama kaplarında yemek ve su… Paspasların üzerine kıvrılmış köpekler ve kediler. Onları seven küçücük elli çocuklar…

Komşuları vardı. Ev biraz eskice beş- altı çocuklu bir aile sığınmışlardı. Dilini bilmedikleri bu ülkeye alışmaya çalışıyorlardı. Evin önüne bir araba geldi, çocukların gözyaşları arasında kardeşlerden biri hastaneye kaldırıldı. Kadın bir çorba yaptı, bir de tatlı. Dilini bilmeye ne gerek vardı? Uzatılan bir tas çorbanın konuşamadığı bir lisan olur muydu?

Yeni bir işe atılıyordu. Bir büyüğünden tavsiye istedi. Büyüğü:” Allah' la ortak olduğunu düşün, her kazandığının kırk da birini ona ayır.” Dedi. Adam, kazandıkça bir öğrenci okutuyor, bir gencin evlenmesine yardım ediyor, bir hastanın ameliyat masraflarını ödüyordu. Allah da ortağının kazancını bereketlendiriyor.

Girdiğim fırında bir yazı dikkatimi çekti: "askıda ekmek var.” Benim arkamdan fırına giren müşteri:

-"Ustam, beş ekmek, iki si askıda” dedi. Fırıncı adama, üç ekmek verdi. Adam, beş ekmeğin parasını verdi. İkisi, ilk gelen ihtiyaçlının hakkı diye ayrıldı. Ne kolaydı iyilik… Mucize arıyoruz ya hep; işte mucize!

Adamın biri fısıldadı: -"Allah'ım konuş benimle”

Ağaçta bir kuş cıvıldadı; ama adam duymadı. Sonra adam bağırdı:”-Allah'ım seni görmeme izin ver.” Gökyüzünde bir yıldız parladı ama adam bunu fark etmedi. Adam yine bağırdı:

"- Bari bir mucize göster.” Bir bebek doğdu bir yerlerde ama adam bunu da bilemedi. Adam: ”Allah'ım dokun bana, burada olduğunu anlamamı sağla” dedi. Bir kelebek süzülerek geldi, adama dokundu. Adam elinin tersiyle itti kelebeği ve yürüyerek çekip gitti.

Her saniye bir mucize bize. Her iyilik Yaradan' la bir konuşma… Yeter ki duyabilelim…

Yazarın Diğer Yazıları