KİTAP MI?

Hepimizin kullandığı karakter cümlelerden biridir:” kitap okumuyoruz”. Peki çaresi?

Çocuklarımızın, gençlerimizin, en çok da yetişkinlerimizin başlarını ve güzelim gözlerini nasıl çekeceğiz teknolojiden sarı sayfalara? Birkaç beylik lafla şikayet kolay da ;çaresi? İşte o, hepimizi yoruyor.

Kendi ürettiği teknolojinin bu kadar esiri olmamalıydı insan; kullanıcısı olmak adına yola çıkmıştı çünkü. Ama zamanımızı, hayallerimizi, konuşmamızı, beynimizin iki lobu arasındaki bağlantıyı aldı bizden…

İmkanlar bu kadar çok değildi, evimizin kitaplıkları da bu kadar geniş. Babamın kitaplığımıza aldığı iki büyük eser: Gazali'nin ihyası ve kimyayı saadeti Eşrefoğlu Rumi' inin Müzekkin nüfusu idi. Küçüklüğümüzden beri en baş misafirlerimiz olarak bizimle yaşadılar. Okul yılları arkadaşlarla kitap değiştirme modasının olduğu zamanlardı …

Bir de sahafımız vardı cüz ‘i bir miktar karşılığı okuduğumuz kitabı verip, diğerini aldığımız. Büyük bir heyecandı; kim bilir kaç kişinin elinde dolaşan, hayatına renk veren kitapları evinde ağırlamak. Evimizde televizyon olmadığı için mi bilemem okumak, ne büyük bir zevkti.

"Çeyrek saatlik okumanın gideremediği derdim olmamıştır” der bir yazar. Harika bir tespit. Kitap, bir psikiyatristin seansına katılmak gibi, sendeki bütün sıkıntıları alabilecek güce sahiptir. Olaylarla başa çıkabilme kabiliyetin artar, iletişim gücün geliştiği için kişileri yargılamadan değerlendirmeyi, hayatı gözlemlemeyi ve çareler üretmeyi öğrenirsin. Hiç gitmediğin, gidemeyeceğin yerlere uğrar, tanımadığın insanlarla yakın olursun. Kapalı kapıların arkasına, gizli dünyalara girersin. Tarihi bugüne taşır, geleceği imar edersin.

Düzenli kitap okuma alışkanlığı olanların daha uzun yaşadığı tecrübe edilmiş. İnsan evladı yaşamayı seviyor; bu bilgi iyi değerlendirilmeli bence .

Çocuklarımıza ilk kitap deneyimleri ninni ile başlıyor galiba; kulağımıza söylenen nağmeler r uhumuzu okşuyor. Annelerin bu çabaları muhteşem.. Sonrası gelmeli; anne ya da baba düzenli kitap

okumalı. Çocuğun yaşına ve ruhuna göre masallarla başlamalı ama karakterlerine, olaylarına, yansıttığı kültürüne dikkat ederek. Henüz küçükken ;resimli, elma ,armut, tavşan, kaplumbağa gibi sadece nesne odaklı tanıtım masalları olurken 5.-6 yaşlarından itibaren bir Keloğlan bir Karacaoğlan bir Dede korkut anlatılabilir ama yiğitlik ve olağan üstülük de abartılmamalı. Çocuğa; yenilmez, her şeyi bilen, hep kazanan kahramanlarla dolu bir dünya sunulmamalı. İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür gibi gerçeklikten uzak öğretiler yerine insanın bu değerlerle hep imtihanda olduğu, zaman zaman ikisi ile de yüzleştiği, doğruyu bulma çabası vurgulanmalı.

Küçük çocuklarımıza masal ya da hikaye kitabı okurken sesinizi ve mimiklerinizi sanki bir tiyatro eseri gibi kullanın ve sonuca bir bakın: sizi dinlemek onlara nasıl zevk veriyor. Okumayı yeni öğrenen çocukların kitapları fazla sayfalı olmamalı, noktalama işaretleri de bir fikir olarak söylüyorum; görsel objeler olabilir: hayret eden bir emoji Soran gözler sus işareti yapan gibi.

Okumayı sevdirmek önce kendimize, kolay olmayacak.”Kitap okuyacak boş zamanım yok” yalanından vazgeçmeliyiz. Kitap boş zamanların işi değildir; bir bekleme salonunda, arabada, vapurda, otobüste, akşam günün tüm yorgunluğunu atmak istediğimizde, sabah güne başlamadan yarım saat öncesinde hep hep hep sığındığımız bir kucak olmalı. Bazen şiir, bazen tarih, bazen eğlence, bazen bilgi olup ruhumuza akmalı. Bir dost ziyareti yapar gibi kütüphanemizin sakinleri kitaplar, gözlerimizle buluşmalı.

Hadi , ayıralım gözlerimizi günümüzün dört -beş saatini heba ettiğimiz televizyon ve internetten. Yüzümüzü; bizi bilgili, iyi, algıları kuvvetli, ruhu dingin, ufku geniş, daha bakarken insanlara güven veren, her şeyden önce huzurlu ve yaşama şahit İnsanlar kılacak kitaplara çevirelim…


Yazarın Diğer Yazıları