TUZ KOKARSA!

Bildiğimiz en kadim sözlerden biridir:” kokan her şey tuzlanır, peki ya tuz kokarsa?”

Adalet; halkın gözünde tuzdur. Onun kokma ihtimali bile infial oluşturur. O yüzden içeriğini tam bilmediğimiz davâların sonuçlarını sosyal medyanın diline düşürmek sanki son zamanlarda özellikle halkın bu hassasiyetine dokunmak için bile isteye yapılıyor ya da bile isteye böyle kararlar alınıyor.

Günlerdir "Elmalı” olayı;! iki masumun gözünden içimizi yakıp kavuran ayrıntılarla sosyal medyada tartışılırken adalete olan güven sarsılıyor.

Mutlak adaletin ancak ilahi adalet olduğuna inananlardanım. Herkes kendince masum olduğundan adalet birilerinin canını hep yakacaktır. O yüzden olayın başından itibaren "acaba niye böyle bir karar çıktı” derdini çekenlerdenim.

Her insanın en kırılgan noktasıdır çocukluğu ve çocuklar. Eğer suç insana ömrünün ilk yıllarında işletilir, tanıklık ettirilir , desteklenirse kişiliğine yerleşmesi büyük bir ihtimaldir.

Haber Türk'ten Sevilay Yılman hanımın konu hakkındaki detaylı haberini okuyunca; " acabalarım” biraz daha aydınlandı. Günlerdir sosyal medyada linç ettiğimiz üvey baba olayın belki de en kokmamış tarafı. Bu iki çocuktan erkeğin; gerçek babasının evinde yaşadıkları ve daha sonra dedesinin evinde kız kardeşini şahit kılarak yaşadıkları içimizi paramparça edecek türden. Anne ise ta başından beri çocukların sorumluluğunu almada belli ki geç kalmış, sonrası hapishanede… Babaanne ise eski gelini ile kendi iç hesaplaşmasını belli ki çocuklar üzerinden yapacak kadar sıkıntılı.

Hakimler; merhametle dinlemeli, akılla sorgulayıp , adaletle karar vermeli. Biz, sosyal medyada günlerdir hakimlere etmedik "ah”bırakmasakta; bu olayda görünen o ki deliller ve uzman görüşleri ile en normal karar alınmış ama yine söylüyorum mutlak adalet insan mekanizmasında yoktur.

Suçu affettirebiliriz, cezayı kaldırabiliriz ama içimize yerleşmiş olan suç duygusu sonsuza kadar bizimle yaşar. Diğer bireyler kendi açıklamaları ile hayatla bir şekilde baş edecekler. Benim içimin yandığı; o iki çocuk… Şahit oldukları , yaşadıkları, yönlendirdikleri olaylar gösteriyor ki iki suçlu potansiyelli, bedbaht olacak insan yetiştiriliyor. Onlar için; ya annenin ve üvey babanın hayatlarını tüm olumsuzluklardan temizleyip âzami bir gayretle, ruhlarını nasıl tamir ederiz derdiyle çalışmaları ya da devletin korumasında sevgi evlerine teslim etmeleri elzem görünüyor.

Sevgi evleri; devletin çocukların yaralarını sarmak adına oluşturduğu en güzel çözümlerden biri. Evler en son konforda, her evde 3-4 çocuk, kız çocukları için gündüz ayrı gece ayrı yatılı vardiyalı anneler, erkek çocuklar için gündüz işlerini yapan anne, gece yatılı kalan baba. Kıyafetler hepsi için zevklerine hitap eden kendi seçimleri , en güzel markalarEvlerden birinde anneye soruyoruz : "onlara nasıl bakıyorsunuz, zorlanıyor musunuz?” Anne:

- Ben bu yavrulardan birine anne olduğunda daha iki aylık bebekti, şimdi 13 yaşında. İnanın eve gitsem özlüyorum, aynı kendi çocuğunuz oluyor. Yere attığı havluyu yıkıyorsunuz , giydiriyorsunuz, canları kek çekse yapıyorsunuz. Oyunlara, parklara götürüyorsunuz. Piknikler, sinemalar, aile oyunları…

Hiçbir anne ve gönüllü ya da çalışan; çocukların hikayelerini bilmiyor. Olur ya ; başa kalkılır, gönül incitilir diye…

Çocuklar aynı sağlıklı bir ev ortamı yaşıyor. Olması gerekenle ruhlarının aldığı yaralar iyileştiriliyor. Sosyal hayata başarılı bir insan olarak hazırlanılıyor, üniversite masrafları karşılanıp, okutuluyor. İş hususunda yardımcı olunuyor. Evleri gezip, kalanlarla konuştukça; " Allah devletimize zeval vermesin duasını taaa gönülden yapıyorsunuz.

Adaletin incinmediği , gönüllerimizin yanmadığı günlerin çabasında buluşmak dileğiyle

Yazarın Diğer Yazıları