YENİ DÜNYA DÜZENİ VE TÜRKİYE

Bilindiği gibi soğuk savaş döneminde dünya siyasetini NATO ve VARŞOVA PAKTI şekillendiriyordu. Komünizmin çökmesi ve VARŞOVA PAKTI'nın dağılmasından sonra, dünya siyasi ve iktisadi dengesine ABD ve NATO hakim oldu. Yani dünya siyaseti tek kutuplu hale geldi. ABD'nin silah sanayisini ayakta tutabilmesi, siyasi ve iktisadi gücünü sürdürebilmesi, süper güç olarak kalabilmesi için yeni sanal düşmanlara ihtiyacı vardı.

Yeni sanal düşmanlar olarak Orta-Doğu ve İslam ülkeleri seçildi. Böylece İsrail'in güvenliği sağlanacak, İslam öcü gibi gösterilerek, dünyada hızla yayılan İslam'a olan ilgi ve yöneliş kırılacak, ırkçı, ayrılıkçı ve mezhepçi politikalar körüklenerek İslam Coğrafyası bölünecek ve karıştırılacaktı.

Bunu sağlamak için ABD; El Kaide, DEAŞ, Boko Haram gibi örgütleri kurdu. Afganistan'a, Irak'a ve Suriye'ye "demokrasi, özgürlük, insan hakları” getireceklerini söyleyerek müdahale etti. Halka zulmetti. Taş taş üstünde bırakmadı. Bu zulümlere tepki duyan, ama ne yapacağını bilemeyen teşkilatsız masum halkın bir kısmı, ABD'nin kurduğu El Kaide, DEAŞ, Boko Haram gibi örgütlerin kurtarıcılık söylemlerine kapılarak onlara katıldılar. Stüdyo çekimi kafa kesme görüntülerini dünya televizyonlarına servis ederek İslam ve Müslüman düşmanlığını yaydılar. İslam ile terörü yan yana getirdiler. Dünyada İslam fobi oluşturdular.

ABD'nin oluşturduğu bu kaos ortamından Rusya faydalandı. Rusya, ABD'nin tek başına kurduğu küresel hegemonik gücü zayıflatmaya başladı. Gürcistan'a askeri müdahale yaptı. Kırım'ı ilhak etti. "Rejim davet etti” diyerek Suriye'ye yerleşti. Rusya da yeni dönemde önemli bir güç olarak dünya politikasında yerini aldı.

Türkiye, özellikle 2. Dünya savaşından sonra -ara sıra anlaşmazlığa düşse de- ABD güdümlü bir dış politika izliyordu. Ancak Türkiye, 15 Temmuz darbesini NATO ve ABD'nin yaptırdığını, "korkunun ecele faydası olmadığını” gördükten sonra daha aktif ve milli dış politikalar izlemeye başladı.

Türkiye'nin girişimleri ile BM. Genel Kurulu'nda ABD'nin Kudüs kararını geri almasını öngören bir tasarı oylandı. Türkiye; ABD'nin destekleyip büyüttüğü terör örgütü DEAŞ'a "Fırat Kalkanı Harekâtı” ile, PKK/ PYD'ye "Zeytin Dalı” ve "Barış Pınarı” harekâtlarıyla ağır darbe vurarak ABD hegemonyasına başkaldırdı.

Ancak, Türkiye'nin bölgesel aktör olabilmesi ve bunu sürdürebilmesi için ekonomik, askeri, sosyal, siyasi açıdan saldırıları bertaraf edecek güçlü bir yapıda olması ve nitelikli insan kaynağı yetiştirmesi gerekir.

Yaşadığımız bu güçlükler bulunduğumuz zor coğrafyadan kaynaklanmaktadır. Çünkü "Coğrafya kaderdir”. Ama bu coğrafyanın bize sağladığı avantajlar da vardır.

Türkiye, "Tek Kuşak Tek Yol projesi”nin önemli noktasında, Petrol ve doğalgaz zengini bölgelerin hemen yanı başında, enerji geçiş hatlarının ve değişen ticaret yollarının merkezindedir. Doğu Akdeniz'deki gazdan hakkı olan payı aldığında ekonomik ve güvenlik konularındaki en büyük engeli aşmış olacaktır.

Yeni oluşacak çok kutuplu dünya düzeninde küresel güçlerin yerini bölgesel güçler alacaktır. Görüşümüz ne olursa olsun, Türkiye'nin "bölgesel güç olma” çabasına destek olmak milli bir görevdir.

Yazarın Diğer Yazıları