NOTLARLA DOLU SİYAH ÇANTA

Halil Atalay hocamı anlatmak için aldım kalemi elime, duygularımı yazmam gerekiyordu. Ne bileyim böyle kabullenecektim belki gidişini. Belki de hocam olsa "yazmalısın” derdi, "not al mutlaka güzel kızım” derdi. NOT AL! bu, bana bıraktığı vasiyet gibi bir şeydi. Onun sesini duymuş gibi oldum yazmam gerektiğini düşündüm.

Gerçi şu an ne yazacağımı bilmiyorum. Onu nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Aslında o kadar çok anlatmak geliyor ki içimden, ama nereden başlayacağımı bilmiyorum.

3 yıl... koskoca 3 yıl boyunca Hanımeli'nde her cuma günü sohbetini nefes almadan dinledim, izleyicilerimizde dinledi. Cuma günümüzün duası oldu. O anlattı, biz içtik sözlerini. O anlattı, biz amin dedik dualarına. O anlattı anneler çocuklarını eğitti. O anlattı büyük küçük öğrendik. Derya gibiydi... Hocam "bu kadar bilgiyi nasıl tutuyorsunuz zihninizde” derdim. Hatta "ansiklopedi gibisiniz hocam” derdim. "Estağfirullah” derdi gülümseyerek.

Cuma sabahı besmeleyle girerdi kuruma, önce rejiye "selamünaleyküm, gençler nasılsınız” derdi. Sonra siyah çantasından notlarını çıkarır, hepsini sehpaya dizer, "Hoca Hanım dersime çalıştım” derdi.

"Estağfurullah hocam ne derse çalışması, sizin konuya çalışmaya ihtiyacınız mı var?” derdim.

"Olur mu gece 3'e kadar notlarımı gözden geçirdim” derdi. O kağıtların içinde şiirler, sözler, hikayeler, hayatın ta kendisi vardı. Bazen Mehmet AKİF, bazen Necip Fazıl şiiri çıkarırdı. Bazen bir sahabenin hayatı içinde bulurduk kendimizi, bazen bir peygamberin duasında...

Çok düzenliydi. Her dakikası kıymetli, inanılmaz planlıydı. Hep örnek aldım. Bir konuya nasıl hazırlanılır, nasıl hitap edilir, kırmadan, dökmeden, zarafetle nasıl seslenilir ondan öğrendim.

Çok şey öğrettin sen bize hocam. İlmek ilmek işledin cümlelerini, bize nazik bir insan nasıl olunur, bir beyefendi nasıl olunur gösterin.

"Hocam haftaya görüşmek üzere inşallah” derdim. "İnşallah ama bi hanıma sorayım, planı var mı öğreneyim, sana haber vereyim” derdi. Nasıl kibarlık öyle değil mi… Eşine, çocuklarına, torunlarına, ailesine saygısına hayran kalırdım.

Ailesini çok önemser, bize de hep "Kurtuluşumuz aile aile, aile kızım” derdi. Bu hayatta en önemli değerin hep aile olduğunu söylerdi ve ömrünü de "Mutlu Aile” nasıl olmalı onu anlatarak geçirdi.

**

Türkiye'nin her yerinden öğrencileri arardı. Öğrencisiyken şimdilerde öğretmen olan onlarca talebesi vardı. Hepsine tek tek cevap verir, nezaketle karşılardı.

Kimseyi kırmazdı. Hiç hayır demedi. Ne zaman arasam "hemen geliyorum kızım, bu bizim görevimiz, anlatmak ilmimizin sadakası” derdi. Yayın biter "hocam bir bardak çay için” derdim. "Yokk camiye yetişeceğim, cemaati bekletemem” derdi. O notlarla dolu siyah çantasını alır koşardı. "Hocam siyah çantanızı çalasım var” derdim. "Hepsi sizin olsun” derdi. Şimdi o notların hepsi bizim oldu hocam. Kitaplarınızın hepsi bizim oldu. Hepsi emanetin, bizim...

Ah hocam hangi birini anlatayım bilemedim. İyi ki sizi yaşadık, iyi ki bize cümlelerinizi emanet edip gittiniz. Çok üzgünüm ve ifadelerimin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Gözümde o gülen yüzünüz ve koşar adımlarınız hep kalacak.

**

Tertemiz bir ismin, onlarca kitabın, titizlikle aldığın notların, hitap ettiğin kürsün ve binlerce cümlen kaldı Halil hocam...

Bu hayatta insanın bırakabileceği en güzel şey tertemiz bir isimdir. Sadece "Halil Atalay” ismi kaldı geride… Tertemiz bir isim ve yetiştirdiği binlerce talebe…

***

Sevdiklerimizi aldın Korona… Acılar bıraktın bize…

Planmış, projeymiş, kurguymuş adı her ne ise bu virüs çok sevdiğimizi aldı bizden.

Böyle olmasaydı ayrılıklarımız keşke.

Ama Müslümana ‘'keşke'' yakışmaz, Rabbim istedi. Emir O'nun. Boyun eğdik. Ardından dua edeceğiz. Bıraktığı kitapları okuyacağız. Sözlerini kulaklarımıza küpe edeceğiz. Mekânın cennet olsun hocam. Seni çok özleyeceğiz.


Yazarın Diğer Yazıları