İSRAİL’İN FİLİSTİN İLE BAŞLAYAN TOPRAK KAZANIMI SURİYE İLE DEVAM EDİYOR

Ortadoğu'da kulağa hoş gelen hak, özgürlük, demokrasi, insan hakları ve refah kelimeleri ile oluşan cümlelerle rejim karşıtı gösteriler ile ülkeler karıştırıldı, kısa bir süre sonra iç savaş başlatıldı Ortadoğu coğrafyanın her ülkesinde diğer adı ile İslam Coğrafyası'nda. Peki, gerçekten amaç bu süslü kelimelerin oluşturduğu bir düzeni kurmak mıydı yoksa amacı BOP'un (Büyük Ortadoğu Projesi) saç ayaklarını oluşturmak mıydı? Gerçek amaç isyanlar başlar başlamaz ortaya çıkmıştı aslında. Nasıl mı? Birinci Dünya Savaşı ile Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması Ortadoğu'da yepyeni bir dünya haritasını ortaya çıkarmıştı. Paylaşımlar Siyonist devletlerin güçlerine göre pay edilmiş ve yeni kurulan hemen her devletçik sömürge olarak yönetimine devam etmişti. Osmanlı'dan ayrılan o topraklardan bir tanesi de Filistin toprakları idi. Filistin'de İngiliz mandasının kurulması ile dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Balfour 1917'de Balfour Deklarasyonu'nu yayınladı. Balfour Deklarasyonu denilen mektupla, Filistin'e, Yahudilere ulusal bir yurt kurmaları vaadinde bulunularak, bugüne dek sürecek olan sorunların temeli atılmış oldu. Başka ülkelerde bulunan her türden Yahudi, Filistin topraklarına çağırıldı. Siyonist yerleşimler için Yahudilerin toprak satın almasıyla on binlerce Filistinli yerinden yurdundan edildi. Filistinli Müslümanlara karşı seyirci kalmak istemeyen Suriyeli bir lider olan İzzettin El Kassam Siyonizm'e karşı silahlı mücadele çağrısı yapsa da İngiliz askerleri Kassam'ı öldürdü. Fakat Kassam'ın bu tavrı Filistinlileri canlandırdı ve 1936'dan sonra Siyonizm'e karşı bir Arap isyanı başladı. İngilizlerin gücüne karşı maalesef fazla direnemediler. Siyonist devletler 14 Mayıs 1948'de oradan buradan toplanan Yahudilerle hemen bir İsrail Devleti kurdular. Devletin kurulma ilanından hemen sonra ABD ve Rusya yeni kardeşlerini tanıdı. Plan dâhilinde kısa bir süre sonra Mayıs 1949'da BM'ye kabul ediliyordu kanlı devlet İsrail'i. Kurulan bu insanlık dışı ve kan dolu planda amaç Filistinli Müslümanlarla birlikte Ortadoğu coğrafyasında bulunan tüm Müslümanları ya dünya haritasından silmek ya da ömür boyu çeşitli şekillerle esaret altında tutmaktı. Filistin toprakları ile yetinemeyen İsrail, bu sefer piyonu olan Siyonist Devletleri devreye sokarak Ortadoğu'yu kan gölüne çevirmeyi başardı. Bu ülkelerden bir tanesi de Suriye oldu. Suriye'nin başında bulunan Esed, Rusya'nın (İsrail'i ilk devlet olarak kabul eden ülke) desteğini de alarak yıllardır halkına zulüm ve katliam yapıyor. İşte İsrail'in hedeflediği ve yapmak istediği tam plan ve proje de bu. Çünkü Siyonist devletler gelişen dünya ekseninde İsrail'i daha güçlü kılmak, güvenliğini pekiştirmek, Ortadoğu'da ki enerji kaynaklarının ve güzergâhlarının kontrolünü sağlamak, bölgede rejim değişiklikleri ile müzahir yönetimler oluşturup söz konusu devletleri kontrol altına alarak yeni bir siyasi haritayı çizme planı uygulamaya konulmuştur. 9 yıldır devam eden plan Suriye'nin her metre karesinde devreye konulmuş, milyonlarca Suriyeli yerinden edinmiş, göçe zorlanmış, bir milyona yakın insan öldürülmüş, iki milyondan fazla insan ise ömür boyu ya sakat yada psikolojik travma ile bir şekilde yaşamaya mahkum edilmiştir. Yerinden edinen dört milyon Suriyeliye sınırları içinde kucak açan Türkiye, aynı zamanda sınırının sıfır noktasında Rusya, İran desteli rejimin bombalarında kaçan yaklaşık iki milyon İdlibliye briket evler, konteynır ve çadır kentlerde iskan, iş, sağlık kısacası yaşama dair tüm imkanları sağlıyor. 2011 başlayan iç savaşın başından bu yana Suriye'nin toprak bütünlüğünü destekledi. Bu nedenle Suriye'nin kuzeyinde, ülkeyi bölecek ve istikrarsızlaştıracak bir terör kuşağı oluşumuna karşı çıktı. Bu terör koridoru ya da BOP'un maşa devletinin kurulmasına engel olmak için 2016'da Fırat Kalkanı, 2018'de Zeytin Dalı Harekâtı, 2019'da Barış Pınarı Harekâtı düzenleyen Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde terör örgütü DEAŞ varlığına son verirken, YPG/PKK'nın terör koridoru kurmasını engelledi. Bunlarla birlikte Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğünü garanti altına almak için uluslararası girişimlere de öncülük ederek birçok mutabakat ve anlaşmalara imza attı. Ocak 2017'de Rusya ve İran ile yapılan Astana Mutabakatı ile Türkiye Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğü vurgusunu hep dile getiren ülke oldu. Eylül 2018 gelindiğinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile İdlib'de ki ateşkesi koruma altına alan Soçi Mutabakatı'nı imzaladı. Ancak rejimin ihlalleri hız kesmedi. Rusya ve İran desteli rejim saldırılarında 10 binlerce sivil öldü, bir o kadar sivil yaralandı ve milyonlarcası ise Türkiye sınırına doğru göç etti etmeye devam ediyor. Mayıs 2019 da başlayan rejimin İdlib'e saldırıları Aralık ortalarında sınır tanımaz hale gelmiş mutabakat çerçevesinde kurulan Türk Silahlı Kuvvetleri Gözetleme Noktaları dönem dönem çeşitli silahlarla taciz ateşine maruz kalmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri anında misli ile cevap vermiş, bu saldırılar Şubat 2020'de dur durak bilmemiş Rusya ve İran destekli rejim unsurlarının ateşi sonrası Türkiye Şehitler vermiştir. Tarihler 27 Şubat 2020'yi gösterdiğinde Rusya destekli rejim askerleri Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı tabura hava saldırısı düzenledi ve 34 Türk askeri hayatını kaybetti. Saldırının ardından Türkiye tarafından Suriye askeri birliklerinin "meşru hedef" olduğu açıklandı ve Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından 200'den fazla hedef İHA ve topçu atışıyla vurularak 329 Suriye askerinin etkisiz hale getirildi. Türk Silahlı Kuvvetleri 27 Şubat'ta İdlib'de yaşanan hain saldırının ardından bölgede istikrarın hâkim olması ve insani dramın önlenmesi amacına dönük olarak Bahar Kalkanı Harekâtı'nı başlattı. Esed rejimi ve destekçileri, İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'nde Mayıs 2019'dan bu yana Astana ve Soçi Anlaşmaları'nı hiçe sayarak İdlib'i bombardıman altında tutarak ilerleyişini sürdürmüştür. TSK, SMO ve ılımlı muhalifler Bahar Kalkanı Harekâtı ile rejimi durdurmaya başladığı andan itibaren Suriye rejim yandaşı Rusya havadan, İran karadan destek vererek sivillerin katletmesine ortak olmuş, yeni bir insanlık dramı ve büyük bir göç dalgasının oluşumuna zemin hazırlamışlardır. İdlib'de tırmanan gerginlik ardından Türkiye, Suriye'den gelecek göçmenlerin Avrupa'ya geçişini engellememeye karar verdi. İdlib'de yaşanan insani krizin daha da kötüleşmesinin önlenmesi ve İdlib'de çözüm arayışı için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 5 Mart 2020 tarihinde Moskova'da yaptıkları toplantıda ateşkes kararı çıktı. Türkiye ile Rusya arasında kararlaştırılan ateşkesin uygulanmaya başlandığı 6 Mart 2020 saat 00.01'den hemen sonra rejim tarafından ateşkes ihlalleri yapılmaya başlandı ve halen de ateşkes ihlali devam etmektedir. Suriye'nin insansızlaştırılmasına dönük sistematik etnik ve mezhebî soykırım politikası, bugün İdlib özelinde tüm Suriye'ye yayılmış durumda. Türkiye'nin tüm çabalarına rağmen, İsrail'in kuruluşunu ilk kabul eden Rusya ve ABD, Suriye'de kirli oyunlarını inşa etmeye devam ediyor. Siyonist devletlerin Suriye'yi bölme planı şuan tam anlamıyla devrede. Suriye topraklarında düşünülen devletlerden bir tanesi mezhebi, diğeri etnik kimlikli bir diğeri ise Sünni temele dayalı bir devlet oluşumudur. Ömürleri kısa olacak bu sözde devletler sonrasında Rusya, ABD, İngiltere ve İsrail'in Büyük Ortadoğu Projesi'nin çatısı altında birleşerek Büyük İsrail Devletini kuracaklar.


Yazarın Diğer Yazıları