Ah şu kuvvetler

Diyelim ki Başbakan maksadını aşan bir söz söyledi ve kuvvetler ayrılığı ilkesine kökten karşı çıkıyor görüntüsü verdi.

Onu eleştirelim. Ama kuvvetler ayrılığı denen hadise bizde çok sıhhatli mi uygulanıyor sorusu da sorulamaz mı? Ve bu alanda var olan aksamaların giderilmesi düşünülemez mi?
Yargı, yasama, yürütme...

Bu erkler arasındaki ilişkiler çok sağlıklı mı yürüyor Türkiye'de? Başbakan bugün, yürütme adına şikayette bulunuyorsa, hadi ona "tek adam olmak istiyorsun" suçlamasını yöneltelim, peki ama yargının "tek adam" görüntüsü verdiği zamanlar olmadı mı? Yani yargı marifeti ile başbakan asmak iyi bir şey mi idi?

Ve hadi, onların çok duyarlı olduğu bir alanda sorgulayalım yargı erkini. Silivri yargısını da onaylıyor musunuz?

Ne dersiniz, bir kuvvet çıkıp, mesela Özel Yetkili Mahkemeleri değiştirsin mi? Acaba bu, yargı erkine karşı hakaret mi olur? Yoksa ÖYM'ler, mesela Ergenekon vs. davalarında Kılıçdaroğlu'nu çok mutlu edecek kararlara imza mı atıyorlar?

Başbakan'a kuvvetler ayrılığı üzerinden yüklenen CHP lideri orada, Ergenekon yargısından yana mıdır yoksa yasamanın yürütmeden gelen ÖYM tasarısına onay vermesinden yana mı?

-Ne dersiniz, aynı yürütme erki içinde yer alan birimlerden birisi, diğerini alaşağı edebilsin mi? Mesela ordu, hükümeti yerle bir etsin mi?

-Ne dersiniz, yargı erki, yürütmenin bir kısmı ile, mesela askerlerle birlikte iş tutup, hükümeti devirme eylemlerine katılsın mı?

Silivri davalarına karşı gösterilen öfkeye bakıldığında, şu anda "kuvvetler ayrılığı" savunusunda rol alanlar iktidar olsalar, ilk işleri, bu yargı sürecini ortadan kaldırmak olacak. Ne ile? Yürütme ve yasamanın marifeti ile...

Asıl sorun

Anlıyoruz, Anayasa Mahkemesi, onların "zararlı" gördüğü bir siyasi partiyi kapattığında, yargı muhteşem bir rol üstlenmiş oluyor ama işlerine gelmeyen bir karara imza attığında, üye yapısı vs. sebebiyle boy hedefi seçilebiliyor.

Bu kuvvetler ayrılığı tartışmasında, asıl sorunun, halktan oy alıp Meclis'te iktidar olacak çoğunluğu elde edip iktidar olan gücü bir şekilde denetleyebilmekle ilgili olduğunu biliyoruz.
Şu kadim, halk iradesi nasıl denetlenebilir, konusu...

Yani çoğunluğun her istediğini yapamaması meselesi.
İktidarın yanlış yapabileceği ihtimali ve denetlenmesi.
Onu yasama denetlesin.

Yasama da yanlış yapabilir.
Onu da yargı denetlesin.
Peki yargıyı kim denetlesin? Ya yargı, birtakım "erkler"in, diğer ifadeyle "güç odakları"nın etkisinde kalırsa onu kim denetlesin?

Yargının kendi içinde bir denetleme mekanizması kurabileceği var sayılıyor.
Ama çoğu zaman da ba'de harab-i Basra olabiliyor. Başbakan asan yargı cinayeti gibi.

Başbakan Silivri'ye karşı çıksa

Başbakan Erdoğan, 10 yıldır iktidarda ve "kuvvetler ayrılığı" uygulamasında sorunlar yaşadığını ifade ediyor.
Bunun yargı dilindeki ifadesi de biliniyor:

"Yerindelik" denetimi yapılıyor. Yargının buna hakkı yok ama zaman zaman birçok başka devlet kurumunda olduğu gibi "durumdan vazife çıkarma" mantığı devreye giriyor ve yargı o yapmaması gerekeni yapıyor. Nasıl olacak bu adli cinayetlerin tazmini? Aradan yarım asır geçtikten sonra iade-i itibar işi kurtarmış oluyor mu?

Şimdi eminim, Tayyip Erdoğan kalksa, yekten, "Silivri davalarını ne pahasına olursa olsun iptal edeceğim, oradaki hakim ve savcıları da ibret-i alem için sürgüne göndereceğim" gibi bir şey söylese, şu an kuvvetler ayrılığı destanı yazan pek çok insan zil takıp oynar. Ergenekon avukatlığına soyunanlar ne yapar sizce?

Cemil Çiçek, kuvvetlerin birbiriyle nasıl vuruşarak geldiğini on yıllar içinde gören bir siyasetçi olarak "Bu iş bir nizama konmalı" diyor. Doğru söylüyor. Başbakan da, sözleri maksadını aşsa da, var olan bir sancıya işaret ediyor.


Yazarın Diğer Yazıları