Vergiyi tavana yayamazsak krizlerden kurtulamayız
OLAYLARDAN DERS ÇIKARMAK
Doğa’dan Allah’a…
HASTALIK BİR NİMET MİDİR?
Köklerden Kopuş Kültürel yozlaşma
“Bedr’in Arslanları” kadar şanlı idiniz!!!
Yeni Bir Sayfa…
İletişim stratejisi
AZERBAYCAN GEZİSİ İZLENİMLERİ
SİYONİST İSRAİL’İN YIKILACAĞI GÜNLER YAKINDIR
Kazanmak İçin Mücadele Gerek
Musluktan Akan Yalanlar, Akmayan Sular
İNSAN BEYNİNİN İŞGAL EDİLMESİ
İKİ DEYİM
Kim ne derse desin İYİYİZ
Olmaklık Üzerine Bir Aynadan
iPhone 17 almayın, TOGG alın
Basit hatalar ağır fatura
TRAFİK SORUNUN ÇÖZÜMÜ İŞTE BURADA!
Efsanelerin Yemişi
Rakamlarla Otomobil Piyasası
Eskiden mahremiyet, duvarların arkasında saklı bir hayattı. Herkesin bir sınırı, bir mesafesi vardı. Şimdi ekranların önünde şekil değiştiren dijital çıplaklık. Günlük hayat, düşünceler, hatta duygular... Ekranların önünde, kalabalıkların içinde şekil değiştiriyor. Kalabalıklar içinde görünmeden yaşamak artık mümkün değil gibi. Artık görünür olmak, var olmakla eş tutuluyor. Ne kadar görünüyorsan o kadar yaşıyor, o kadar varsın. Ama bu görünürlüğün sınırı çizilmediğinde, kişi kendine ait olanı kaybetmeye başlıyor. Sürekli paylaşmak, sürekli anlatmak, her anı belgelemek... Tüm bunlar bizi özgürleştirmiyor. Aksine, sınırlarımızı bulanıklaştırıyor.
Mahremiyet; saklanmak değil, seçmek demek. Nerede duracağımıza, ne kadarını paylaşacağımıza karar verebilmek. Kalabalıklar içinde görünmeden yaşamak zor, ama gerektiği kadar görünmek mümkün. Herkese açık olmak zorunda değiliz. Bazı şeylerin sadece bize, en yakınımıza ait olması hala mümkün ve çok kıymetli.
Çünkü sınırsızlık, felakettir. Hem dijitalde hem insani ilişkilerde... Kendini kaybetmek, herkesleşmek, herkesin istediği gibi biri olmaya çalışmak, kişinin öz benliğini silikleştirir. Mahremiyet ise o özün koruyucusudur.
Yalan ve gösteriş olmadan, sade bir varoluş... İşte bu belki de en kıymetli duruş. Dijital dünyada bu duruşu korumak kolay değil, ama imkansız da değil. Gerçekten paylaşmak istediğimizde, göstermeye değil, anlatmaya niyet ettiğimizde başlar mahremiyetin yeni biçimi.
Üstelik bu sadece kişisel bir mesele değil. Toplumsal olarak da mahremiyet algımızı kaybediyoruz. Bir influencer kadının, yeni ölmüş biri üzerinden bile prim yapmaya çalıştığı bir dünyadayız. Giden gencecik bir can toprağa verilirken, mezarlıkta video çekip içerik üretmeye çalışan bir "insan" olabilir mi? Bu, sadece etik değil, insanlıkla da bağdaşmıyor. Sessiz kalmayı, acıya saygı duymayı, yasın mahremiyetini bilmediğimiz bir yere savrulduk.
Bu çağ bizi her yerde görünür olmaya zorlarken, kendi sınırlarını çizebilenler bir adım öne çıkıyor. Geri çekilmek değil bu; bilerek, isteyerek, kendine rağmen değil, kendinle birlikte var olmak.
Efsanelerin Yemişi
Sessiz Tanık / Saatli Cami
Kommagene’nin Kalbi PERRE
Mehir’le Kurulan Yüz Yuva
Konya’nın Yüreğine Ateş Düştü
Tarsus’ta Bir Nefeslik Yol Hikayesi
Perdeler Anılar Kapılar
GÖKLERDE BİR DESTAN: KONYA’DA ANADOLU KARTALI-2025
Taşkuyu’nun Sırrı
VİCDAN YELKEN AÇTI