Yol hikayem bu kez Adıyaman'da başladı. Sessiz ama derin izler taşıyan bu topraklarda, tarihin gölgesinde gizli kalmış bir hazineyle karşılaştım: PERRE Antik Kenti.
Adıyaman şehir merkezine sadece 5 kilometre uzaklıkta bulunan bu antik kent, Kommagene Krallığı'nın beş büyük şehrinden biri olarak biliniyor. Günümüzün kalabalık turistik rotalarından uzak, adeta zamana direnen bir şehir... Ancak burada atılan her adım, binlerce yıl öncesine bir yolculuk gibi.
PERRE, antik çağda hem kutsal hem de ticaretin kalbinin attığı bir şehir olarak anılıyor. Bu özellikleriyle hem dini ritüellere hem de kervan yollarına ev sahipliği yapmış. Roma döneminde önemi daha da artmış, nitekim bugün hâlâ ayakta kalan Roma çeşmesi bunun bir kanıtı gibi zamana direniyor.
Kayalara oyulmuş 200'den fazla mezar odası, birbirine bağlanan tünel ve geçitlerle adeta yeraltı labirentini andırıyor. Her bir mezar odası, geçmişten bugüne fısıldar gibi... Duvarlarında binlerce yılın sessizliği saklı.
Kazılar hala devam ediyor. Toprak her gün yeni bir sır veriyor bizlere. Henüz gün yüzüne çıkarılmamış çok fazla yapı olduğu biliniyor. PERRE, bu yönüyle sadece bir açık hava müzesi değil; aynı zamanda yaşayan bir tarih kitabı.
Bu şehir yalnızca taşlardan ibaret değil. Burada bir ruh var. Zamana, yağmura, rüzgâra ve ihmale rağmen hâlâ dimdik ayakta duran bir hafıza gibi... Adıyaman'a yolunuz düşerse, rotanızı mutlaka PERRE'ye çevirin. Fotoğraflardan fazlasını görecek, hissettiklerinizi uzun süre unutamayacaksınız.
Geçmişin izlerini taşıyan bu büyülü kentte olmak, yalnızca bir keşif değil; aynı zamanda bir iç yolculuktu benim için. Bu topraklar anlatmaz, yaşatır.
