Samimiyet sınavında iki parti

Bir davaya samimiyetle inanmak ile onun istismarını yapmak çok farklıdır ama bazen samimi olanla istismarcıyı ayırt etmek çok zor olabilir, hatta istismarcı, samimi olana göre daha da öne çıkabilir.
Bunu, "koyun can derdinde, kasap et" sözü çok iyi açıklar.
Bunu, o meşhur iki anne misali de çok iyi açıklar.

Hani bir çocuğa sahip çıkan iki kadın mahkemelik olur. Hakim iki kadından hangisinin anne olduğuna karar veremez. Sonunda "Çocuğu ortadan ikiye bölelim, bir tarafını birinize, öteki tarafını diğerinize verelim" der.

Kadınlardan birisi çocuğun ortadan ikiye bölünmesine razı olur, diğeri "Yok" der, "Ben istemem, yeter ki çocuğum sağ kalsın." Bunun üzerine hakim, bölünmeyi isteyen kadının sahte anne olduğuna, çocuğun sağ kalması pahasına ondan vazgeçmeyi göze alanın ise gerçek anne olduğuna hükmeder.
Şu "Kürt meselesi" işi...

Şu Uludere acısı...
Acaba bu işlerde kim samimi?
Bir yanda "Kürt siyaseti" yapanlar var, bir yanda iktidar...
"Kürt siyaseti" yapanların acı derinleştikçe kendi seslerine ilginin artacağını düşündüklerini tahmin etmek zor değil.

Bir zamanlar "Marksist-Leninist siyasetçi"lerin, "işçilerin zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri kalmaması" noktasından devrimin çıkacağını düşünmeleri gibi.

Acı derinleşmeli ki rant üretsin

Kürtler acıların içine yuvarlanmalı ki, içinden etnik bilinç çıksın.
BDP'nin Uludere içine bodoslama, büyük bir coşku ile dalması, adeta Uludere'ye kapaklanması acaba yürekleri çok yandığından mıdır?

Ben orada derin bir politik coşku görüyorum.
Ve ben orada, asıl acıyı, diyelim, Başbakan'ın yaşadığını düşünüyorum. Yani siz, Kürtler'le kardeşliğinizi onların yüreğine ulaştırmak için çırpınacaksınız ve bir gün 34 can, bir acayip bombardıman ile paramparça olacak, her şey sil baştana dönüşecek... Önünüzde bir türlü yüreklerine ulaşamadığınız anneler, babalar ve onların gözyaşları olacak...

BDP'li kadrolar, kaç senedir, bölgedeki şehirlerde yerel yönetim görevindeler.
Bu yerleşim bölgelerinde, daha insani bir yaşama çerçevesi oluşsun yolunda bir canhıraş çabaya rastlıyor musunuz siz?

BDP'li kadrolar için, bölge insanına hizmet mi daha çok heyecan uyandırıyor yoksa mesela, sokaklarda polisle vuruşmalar mı? Etnik bilinci keskinleştiren herhangi bir olay mı?
Bir de bakın Tayyip Erdoğan'a...

Adam, "Yüksekova'ya beş yıldızlı hastane yaptırdık" derken gözünün içi gülüyor. "Bir hamile kadın, Kulp'tan Diyarbakır'a ambulans helikopterle getirildi, sağlıklı doğum yaptı" derken, kendi torunu doğmuş gibi sevince boğuluyor.

Bu heyecanı, mesela bir BDP'li politikacıda gördünüz mü bugüne kadar?
Tayyip Erdoğan, Urfa'da, sivil toplum temsilcileri ile bir araya geliyor, kalemi kağıdı eline alıp, insanları tek tek dinliyor. Kürsüye çıkıyor "Sizin hizmetinizdeyiz" diye sesleniyor. Bu hizmet algısının, bölge insanının yüreğine ulaşmasını istiyor.

Vesayet düzeni

Siz, herhangi bir BDP'li politikacının hizmet sunumundan böyle bir heyecan duyduğunu gördünüz mü? BDP'li politikacı, "Kürt halkının etnik bilinçlenmesi" davasındadır. Bu etnik bilince ulaşamayan Kürt, "Kötü Kürt'tür" Öcalan'ın, Kürtler'i aşağılayan sözleri vardır mesela. Bu, bu tür örgütlenmelerde sık rastlanan bir siyasi muhakeme tarzıdır. Ve bu yapılardan, genelde, güç sahibi oldukları durumlarda, "yeni toplum üretme" jakobenizmi çıkar.

Tahminim o ki, yarın, siyasi istismar boyutu devreden çıktığında BDP Uludere'yi unutur, Erdoğan unutmaz.
Diyarbakır'a hizmet etmediğinde Erdoğan'ın yakasına yapışılabilir, BDP'nin yapışılmaz.
Bu işler böyledir.

BDP ve arkasındakiler hep, "bilinç empoze etme"nin amirane tavrı içinde olacaktır. Bunun adı, bizim Türkiye tecrübesinde "Kemalist vesayet düzeni" dediğimiz şeydir.
Bilmem anlatabildim mi?


Yazarın Diğer Yazıları