Siz Hiç Kaya Tütünü Cıgarası İçtiniz mi? -II-

İşte onun için de şu söz yerinde olur: Görgülü kuşlar gördüğünü işler. Yine bu bilgileri artık oyun çağından çıkmış hayatın gerçek oyunları dünya meşakkati çoluk çocukları ile uğraşmakta olan ebeveynlerimizden dinler ve kendimiz tatbik ederdik..

Bu kayaların daha başka birçok faydaları ve zararları da olurdu biz çocuklara. En çok faydası erozyondan aşınmış olan tabanlarındaki boşluklara yağmur ve dolu yağdığında otlatmakta olduğumuz mallarımızı ve kendi canlarımızı gizler yağmur dolu yağışı geçinceye kadar orada korunurduk. Ayrıca bu kayaların arasındaki ufak da olsa biriken toprak parçalarının arasına kuşların kurtların getirip bıraktığı bazı otların tohumları bilhassa sütünü kanatarak sakız yapılan cinslerin orada yeşerip sonra kuruması ile kayaların yüksekliğinde esen rüzgarların kıpırdatmasından o bitkilerin bedenindeki sütlerin kaya zeminine düşmesi ve orada kuruması ile katılaşır sakız oluşurdu. Biz de uzanıp yerinden bunların kuru otlarını çeker dibindeki o şifalı ama yarı çakıl ve topraklı sakızları su ile yıkardık. Sonra ağzımızda acısı giderilinceye kadar çiğneyip sakız ihtiyacımızı karşılar, bunlara da kaya sakızı derdik. Hatta ana babalarımız bu sakızları ilk çiğnediğimiz de acı suyunu yutmamızı ve vücudumuzda var ise bazı hastalıkları parazitleri öldürerek vücudumuza sıhhat vereceğini söylerlerdi. Gerçek payı çoktu sanırım bu denenmiş şifalı bitkilerin.

Gelelim başlıktaki tütün meselesine. Bu kayaların bilhassa orman içerisinde olanların yüzeylerinde adeta özel olarak ekilmiş gibi bir yosun bitkisi oluşur, renkleri sarı ve siyaha kahverengiye benzer bazı kayaların üzerindeki bitkiler kısa olmasına karşın bazılarının boyları 10 cm kadar uzun olurdu. Biz çocuklar bunlara kaya tütünü dendiğini bilirdik ancak cıgara içmediğimiz için tadını bilmezdik. Zamanla büyüklerimizden cıgara tiryakisi olan çoban ve çiftçilerin yanında dura dura bu kaya bitkisinin gazete veya herhangi bir kaba kağıda sarılarak sigara şekline getirilip içildiğini görürdük.

O yıllar yokluklu yıllar bilhassa köylüler için zor yıllar. Bir paket tütün 30 krş, bir köylü cıgarası 25 krş, köylü tiryakilerin garip öldüren diye adlandırdıkları Üçüncü cıgarası bile 15 krş. Ormandan bir merkep yükü odun kesecek gariban Gonya'ya getirip odunun yükünü iki buçuk liraya satacak ev ihtiyacı görecek, bir de cıgara alacak kolay mı bu işler. Bunun için çeşitli arayışlar içeresinde olurdu tiryakiler. Ya kaçak tütün eker şayet tütün kolcusu yakalamadan ceza kesmeden yetiştirebilirse onu kurutacak ince ince kıyacak ya kağıda saracak ya da pipoya doldurup içecek keyfini bulacak. İşte bu zorluklar içerisinde olanlar için kaya tütünü (yosun) bulunmaz bir nimetti. Onu kayanın yüzünden koparır nemli olduğu için kurutur dabakaya doldurup çok naçar kaldığında onu cıgara yapıp birkaç nefes alırdı. "Sen de içtin mi sayın yazar” derseniz içtim ama o zaman sigara tiryakisi değildim. Hiçbir tat almadım doğrusu.

Bu köy insanların bilhassa erkeklerin tiryakiliği konu olunca yaşanmış bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Babam merhumun bir arkadaşı vardı, adam çok aşırı cıgara tiryakisi idi. Kuru meşe yaprağı dahil at eşek b..kuna varıncaya kadar kafası dönünce ne bulursa onu kaba kağıda sarıp içerdi. Bir gün dağda köyün sığırlarına çobanlık yapıyorduk. Ben de o baba dostu Memet emminin çobanlık arkadaşı idim. Bir sabah kalktık erkenden sığırları ağıldan (tokat) saldık. Sabah kahvaltısı için günlük yemeğimiz olan bulgur pilavı pişireceğiz. Rahmetli Memet emmi de her günkünden değişik bir telaş ve tedirginlik var. Sordum "ne oldu Memet emmi?” "Ne olacak gara Ismayıl dabakayı çakmağı düşürmüşsüm şimdi ben ne yapacağım delirmek içten değil valla bu meret olası tiryakilik çok kötü bir alışkanlık” dedi. "Ben arar bulurum emmi sen maraklanma şu pilavı sal da yiyelim acıktım sonra arayalım” dedim. "Olmaz” dedi. "Ben bu gafayla pilav da salamam yiyemem de sen başıyın çaresine bak oğul” dedi. Çobansalıktan (çobanların yattığı baraka) çıkıp gitti.

Ben acı soğan kuru yavan azık torbamdan bir şeyler çıkarıp yedim, ama aklım onda, onun kafası yerinde olmazsa sığırı da tam layıkıyla güdemezdik. Dışarıdan bana acele seslendi "Ismayıl!” "Buyur emmi!” "Şuralardan birez (biraz) kurumuş meşe yaprağı ve ya eşek boku bul da bir cıgara dolayayım kafam heç yerinde değil şöyle içime bir duman girsin yahu” dedi. "Olur emmi” dedim amma aradım oralarda eşek boku bulamadım. Kuru meşe ağacı yaprağı bol idi, bulup geldim. O yaprakları özenle ufaladı belindeki kuşaktan çıkardığı bir gazete kağıdına itina ile sarıp cıgara şekline getirdi. Bir nefes iki nefes çekerken arada bir oh çekiyordu ki bir anda of yandım Allah diye feryat etmeye başladı ben hemen dışarından çobansalığa girdim. Baktım ki Memet emminin yüzü gözü kapkara olmuş fena korktum başladım ağlamaya. Yaşım 12, daha çocuğum. Hem su testisinden yüzüne su çarpıyor hem de ağlama korkma diye beni teselli ediyordu. Bir ara yüzünün şekli meydana çıktı aman Allahım o biraz evvel ağlayan ben gülmekten kendimi alamadım. Kuru yaprak cıgarasından hızlı hızlı nefes çekerken yaprak ve kağıt aniden alev almış Memet emminin bıyıklarını, kirpiklerini, kaşlarını yakıp ütüvermiş değişik bir hal almış yüzü. O gün akşama kadar güldüm onun haline. Bana ara sıra "gülme çocuk zaten canım yanıyor şimdi öfkemi senden çıkarmayayım ha!” der. Ben de "Öyle ise bende tütün dabakanı aramayacağım” deyince "aman Ismayılım dabakayı bulalım guzum sen benim deliliğime bakma ya da get köyden bana bubandan iki paket tütün al gel” diyor. Arada durmadan bulduğu su ile yüzünü yıkamaya devam ediyordu. Ben de 6-7 km'lik köy yolunu gidip gelmekten hem üşeniyor hem de korkuyordum onun için gitmem diyorum.

Derken şansı yaver gitti onun bir gün önce gezdiği yerleri ararken dabakasını bulduk da üst üste bir iki cıgara dolayınca o da rahat etti ben de. Ama Memet emmi aylarca kaşı kirpiği ve bıyıkları çıkıncaya kadar köylülerin karşısına çıkamadı. Ben ise merhum Mehmet emminin o haline hala gülüyorum, Allah rahmet eylesin.


Yazarın Diğer Yazıları