Tantavi Ambarı, Abbas Hoca ve Delibaş Hadiseleri - 2

Çayırbağlı köylülerin deyişi ile (Hınız) Hüseyin Hızal emmi anlatmıştı. Hüseyin emmi, zamanın en azılı asker kaçaklarından, itaatsiz, vurduğu vurduk, kırdığı kırdık gözünü budaktan esirgemeyen bir geçmişe sahip o yıllarda. 

"Sene 1966 askerden izinli, geldim. Çayırbağı köyündeki askerde arkadaşım olan Mevlit Erkmen'in evindeki anne baba ve kardeşlerini ziyaret edip arkadaşıma durumları hakkında haber götüreceğim. İletişim ve haberleşmenin az olduğu için o yıllarda böyle gidip görüp haber almalar çok değerli idi. Hüseyin Hızal üzerine giydiği o Osmanlı kıyafeti denecek kadar bariz bir giysi. Zamanında dimi diye tabir edilen bir pantolon kirlenip yıkandıkça beyazlaşmış dizlerine kadar inen kısa bir don (şalvar) dizlerden aşağısı boğazları ip ile sıkıca bağlanmış yün çorap, ayağında hafif bir yemeni var. Üzerinde kolları çift düğmeli uzunca göynek, onun üzerinde bir yelek eski durumunun devamı şeklinde bir tarz ile bana yaklaştı "Hoş geldin deliganlı” dedi. "Hoş bulduk emmi” "Nerelisin?” "Gilissiralıyım” "Abbas hocayı bilir misin?” "Pek bilemiyorum belki yetişmişimdir ama ben gurbette çok durdum ondandır namını çok duydum, amma Hoca Efendi'yi tanımadım. Lakin hangi camide ezan okur kamet edersem onu tanıyan cemaatten eskiler "Aynı Abbas hocanın ağzı ile düzgün kıraatle okuyorsun Kuran'ı ondan mı öğrendin?” sorusu ile karşılaşıyordum. Doğrudur. Sizler iyi değerlendiriyorsunuz ben onun talebesi olan dedemden ders aldım onun yansıması olabilir” deyince "zahar canım aynı onun gibi okuyyon derlerdi” dedim. Hüseyin emmi (Hınız) başladı anlatmaya: Biz irahmetli Abbas hoca ile Karaman yolu üzerindeki Çandır köprüsünün altında ölüm korkusu ile çok ‘Salatentuncine' okuduk ay oğlum dedi. "Ne gorkusu emmi?” "Ne gorkusu olacak ölüm gorkusu, Delibaşı Vakası'ndan” demişti.

O yıllarda adından söz ettiren ve ‘din elden gidiyor' velvelesi ile halkı devlete garşı ayaklandıran Delibaşı Mehmet nasıl bir adamdır, merakı ile gittik yanına. Adamı bir gören pişman bir de görmeyen. Abbas Hoca dedi ki: "Gardaşlarım ben bu delibaşıyı bir gonturol ideyim nasıl bir adam deyi geldiydim. Lakin bu adamdan ne dine hayır gelir ne dövlete. Bu serserinin biri, amanın bunun çevresinden gaçalım dövlete sığınalım” dedi. Onun verdiği akıl ile o delibaşının etrafından teker teker dağılıp çeşitli yerlerden gaçarak belirlediğimiz bir mevkide yakın köylüler olarak birbirimizi tanıyan 16 kişi buluştuk. Hoca durumları bize anlatıyor ve Kuvayı Milliye'ye katılmanın en akıllı yol olduğunu söylüyordu ama nasıl olcaktı bu. Kaşınhanı civarlarında arazide onu dinleyip canımızı gurtarma çabası içindeyken uzaktan bir kalabalık askerin üzerimize doğru geldiğini gördük. Onlarda Delibaşı'nın üzerine gidiyorlarmış. Hemen en yakındaki yol üzerinde bulunan köprünün altına gizlendik.15-16 kişi vardık allehem. Soğna üç gün orada saklı kaldık hocanın telkini ile hep Allah'a dua ettik. Salatantuncine okuduk. Çünkü öyle kalabalık olarak yakalanmak doğrudan doğruya başkaldırma sayılırdı hökümete Mustafa Kemal'in ordusuna garşı. Velhasıl aç biilaç perişan olduk, çaresiz yerimiz anlaşıldı. Eskerler bizi yakaladılar yaka paça ardımızda iki üç ekser önümüzde üç beş esker tekme tokat atarak Gonya'da Tren garının yakınlarındaki o böyük Tantavi deposuna tıkadılar bizi. Baktık içeride bizim gibi yakalanmış gelmiş her bölgeden 15-20'şer kişi. O zamanlar mahkeme kadı yok. İki dudak, "bunlar delibaşının adamları” deyiverse hatta demesine de gerek yok. Bu eşkıyaya yakın olan bir yerde yakalananların akıbeti ölüm. O korkuyla depoda beklerken 3-4 tane rütbeli zabit çavuş 5-6 tane silahlı esker bir kuşluk vakti idi sanırım dışarıyı pek göremediğimizden vakitleri de seçemiyoruz. İçlerinde bir ikide sivil adam vardı. Onlardan biri sizin köylü olduğunu hocamızdan duyduğumuz Kuvayi Milliye üyesi Gilissiralı Hacı Tahir Efendi imiş. Biri bizim köylü Gafar Çavuştu. Onların sözü dinlenir ne derlerse kabul edilir bir geçerli kişi olduklarını duyardık. 

"Peki, o çavuş seni tanıdı mı?” diye sordum. "Tanımaz olur mu garam, aynı akranız aynı köyün çocuğuyuz. O ara böyük zabitin biri bizi sorguya çekti. "Nereden geliyordunuz bu kalabalık vaziyette delibaşının eskerleri misiniz, Delibaşı Mehmet ağanız sizi araziye neden salıverdi o Delibaşı, şimdi nerede siz istihbaratçı mısınız?” gibi... Bizde daha evvel aramızda gonuştuğumuz üzere cuvap vermeye başladık "Yok beğim biz dağ köylüsü insanlarız köylerimizde işimiz yok bu mevsimde cıgara paramız yok, onun için Aslım çayırlığına ot biçmeye geliriz gosalarla (tırpan)... Ağalara çalışırız üç beş guruş gazanmak için. Köye dönüşümüzde eskerler bizi yakalayıp buraya gapattılar, biz Delibaşı'nı filan bilmeyiz dedik.

Tam çıkacaklar artık bizim ölüm fermanı kesildi. Gafar Çavuş gidisi dersen, heç tanışıklık vermeyyor nedense. Tamam, mahkeme filan yok. İki dudak "bunları asın” dedi mi hemen asılcağız çünkü böyle b.ku b.kuna çok adamın canına gıyıldı garam. O günlerde yoğsam kim Delibaşılı kim kiminle belli değil idi.

Tam gapıdan çıkarlarken Gafar çavuşu golundan duttum, "Bana baksana len gardaşlık biz eski arkadaşız köylüyüz” dedim. Beni şiddetle silkeledi ve bana gözüynen şöyle bir birli işareti yaptı.(göz kırpmış) anladım ki oda beni tanıdı. Aradan yarım saat ya geçti ya geçmedi yine gapı açıldı bu seferde gelen Gafar Çavuştu. 16 kişi hemen başına toplandık ve ne oldu Gafar çavuşum bizim ölüm fermanımız imzalandı mı gayri dedik merakla. Bize şöyle acıyarak baktı ve yek taptan (birden yüzüme) sizi asacaklar garam valla, demez mi? Tepemizden aşağı bir soğuk su dökülüverdi adeta irengimiz soldu, içimiz cız etti dilimiz dutuldu. Soğna sağ elini çenesine goydu bizi teker teker boydan aşağıya doğru süzdü. Benden gayrı bütün hepisine tek tek "nerelisiniz ne iş yaparsınız” diye sordu. Geriye döndü çıkarken "biz sonra aynı adamlar ile gine geleceğiz ayni ilkinki ifadenizi verin sakın şaşırıp bocalamayın işleri garıştırmayın biz sizi gurtarmaya çalışacağız inşallah, benim işimi zorlaştırmayın” dedi sessizce çıkıp gitti. Tekrar gelip "içinizde Gilisiralı Abbas hoca var mı?” dedi. İşte o zaman bizim ayak suya erdi "Var” dediler arkadaşlar. "Şimdi size bir güneş doğdu heç korkmayın Guvayı Milliye ireisi muavini Gilisıralı Hacı Tahir Efendi duruma el koydu. Dün gece Gilissira'dan ireisin gız gardaşı gelmiş hocayı gurtarması için ircada bulunmuş. Söz almış onun içün sizlerin kurtuluşunuz yakın inşallah” deyiverdi. O gece sabaha karşı bizi 16 kişiyi saldılar ve şöyle dediler hiç ardınıza bakmadan köylerinize gadar gedin temam mı. Temam ağam dedik ve hiç arkamıza bakmadan köylerimize gettik. Bizleri asılmaktan kurtaran adam Gilissiralı Hacı Tahir imiş. Ya garam işte böyle” diye hikayeyi bitirmişti. 


Yazarın Diğer Yazıları