BİLMEDİĞİNİ BİLMEMEK

Karanlık bir alemin içinde yaşar bilmediğini de bilmeyenler. Hakikatten uzak. Her şeye hakim olduğu edasını takınırlar. Göremedikleri o kadar şey vardır ki bunu bile anlamazlar. Gözlerinin önündeki perdeden tutun da onun rengine kadar hiçbir şeyin farkında değildirler. Çünkü o perdeden habersiz yaşayıp giderler.

Gözünün önündekini, elindeki nimetleri, etrafını saran insanları ve daha nicesini... Bir maket misali görürler. Ne onların ne kadrini bilir ne de hayatında var olmalarıyla kendisine kattığı değeri. Böyledir bilmediğini de bilmeyeler. Burnunun ucunu dahi görmezler. Hep uzakta ararlar iyiliği, güzelliği, ihsanı ve bereketi. Kolayca harcarlar ellerindeki nimetleri. Garip ki o bilmezliğin içinde kendilerini bilge sanarlar. Hoş bilgelik içi boş bir balon gibidir böylelerinde. Bir gün nihayetinde patlar veya söner.

İşin acı yanı ise bu insanlar o balonun içinde yaşar giderler ömürleri boyunca. Küçük rüzgarlar onları oradan oraya savurur durur. Çünkü onların yuları güç denen rüzgarın elindedir. Ve rüzgar coşmaya dursun balon aniden sönüverir. İşte o anda bilmediğini de bilmeyenler gerçeklerin kucağına sert bir düşüş yapar. Belki anlar bazı şeylerin değerini, belki de pişmanlık duyarlar. Fakat ne fayda? Elindeki nimetler tükenmiş, yanında ise kimsecikler kalmamıştır. Güç denen zehir hayatını alt üst etmiştir.

Neden diyeceksiniz, güç bu kadar mı illet bir şey? Aslında hayır. Gücü hangi yöne kullandığımız önemlidir. Onu iyiliğe ve güzelliğe kullanabilirsek ne ala. İyiler yücelir ve iyilikler artar. Ama gel gör ki güç nefsani duyguların esiri olunca insanı kör eder. Haktan ve hakikatten koparır. Gücü kötüye ve nefsine kullananlar ne yaptığını nasıl davrandığını ölçüp tartmazlar. Yaptıklarıyla kime nasıl bir zarar verdiklerinin farkında olmazlar. "Zalimlik" ve "zulüm" ise kör olan yüreklerinin en şık elbisesi olur. Onlar bu elbiseyi üzerlerinden hiç çıkarmazlar. Bu durum ise onları karanlık bir dünyanın en karanlık insanı yapar. Bu karanlık içinde hangi insanı nasıl harcadıklarının önemi kalmaz. Kimin hakkına nasıl girdiklerinin, kimin hayatını nasıl kararttıklarının... Hakikate bu denli kör olmalarının nedeni egolarındaki doymak bilmeyen açlıktandır. Yüreklerinin ve gözlerinin önündeki siyah perdeler nedeniyle gerçek sevginin tadını ve rengini bilmezler. Okuma yazma bilseler de bir çocuğun yüzündeki mutluluğu ve hüznü okuyamazlar. Birden fazla lisan bilseler de koca çınarlarımızın yüzündeki çizgilerin haykırdığı yaşanmışlığın gizini çözemezler.

Böylesine karanlık bir dünyadır bilmediğini de bilmeden yaşayıp gitmek. Hatta ne acıdır ki balonun üzerinde geçen ömre hayat demek. Nimetin kıymetini bilmeden, insanlara vereceği değeri vaktinde vermeden, yaşama gönül gözüyle bir kerecik bakamadan geçen ömür hangi defterin hangi sayfasını doldurur? Güce teslim olmuş ruhlar, varlığının amacını bilmeden yaşamanın verdiği sancıyı ancak balon sönünce hissedecekler. Fakat o zaman ne giden zaman geri gelecek ne de insan.


Yazarın Diğer Yazıları