DEĞİŞMEDEN OLMAZ !

Ünlü filozof Herakletios'un dillere pelesenk olmuş sözünü bilirsiniz. "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir”

Dünya değişime adapte olabilmiş, değişime gözlerini kapatmamışların dünyasıdır. Yazının icat edilmesi karşısında yazıyı kabul etmeyen ve eski usulde iletişim sağlamayan çalışan bir uygarlığı insanlık tarihi yazmamıştır. Ya da paranın bulunması karşısında takasa devam eden bir medeniyet hiç duydunuz mu? Bu nedenle değişim önemlidir. Fakat değişimi takip edebilmek çok daha önemlidir.

Dünya iki büyük savaş gördü. 1. Dünya Savaşı ve 2. Dünya Savaşı. Bu savaşlar gelişmeleri sekteye uğratsa bile bu savaşlara katılan devletlerin öncülüğünde yeni bir gelişim ve dönüşüm dönemi başladı. Ne gariptir ki bu devletler çok büyük iki savaşa giriyor fakat yine de gelişimin yönlendiricisi olabiliyorlar. Misal Almanya… İki büyük savaştan da ağır yenilgiyle ayrılması bir kenara çok ağır antlaşmalar imzalayarak cepheden ayrılıyor. Ama bugün hem ekonomik anlamda, hem sanayi anlamında dünyanın en büyük ve güçlü devletlerinden birisi olarak göze çarpıyor.

1965 yılında modern bilgisayarların üretilmeye başlanması ve 1969 yılında Neil Armstrong'un "Benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım” olarak nitelendirdiği Ay yolculuğu ve Ay'a insanoğlunun ilk ayak basışıyla açıkcası bambaşka bir çağ başladı.

Özellikle 2000 yılından sonra ise bu çağ çok hızlı bir değişim ve dönüşümü başlattı. İnternetin özellikle gelişmiş toplumlarda neredeyse her eve girmesiyle, bilgiye ulaşılmasını kolaylaştırdığı gibi iletişimin pratize olmasını da sağladı. Bilgisayar teknolojisindeki büyük gelişmeler, akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla birlikte artık önü alınamaz bir değişimi başlattı. Bu değişim tabiî ki sadece teknolojik bir değişimi değil beraberinde insan haklarından, hukuka, ekonomiden, sağlığa, spordan, çevreye toplumun içinde bulunduğu tüm katmanları bir domino etkisi gibi sarstı. Hala daha devletler bu değişime adapte olmaya ve bu değişimi kaçırmamaya çalışıyor.

Değişimi devletler ve toplumlar bazında düşünmemek lazım. Bireysel anlamda da insan değişime ve gelişime her zaman açık olmalıdır. Eğer olamazsa kocayan kurt gibi köpeklerin maskarası olur. Bir kez gelmiş olduğu şu dünyada kendisine öğretilenlerden dışında hiçbir şeyi öğrenmeden giden, farklı bilgi ve fikirleri tanımayan, teknolojik yeniliklere gözünü kapatmış, adapte olamamış insanlar için hayat ev-iş ikilemi arasına sığıştırılmış basit bir yaşam formundan öteye gidemez. Tabi ki değişim ve dönüşümden kastım eğilip bükülen, omurgasız, girdiği her kaba giren bir insan modeli değil. Bu kaypak insan modelindense olabildiğince kaçınmak gerekir. Lakin çevremizde maalesef ki çoklar.

İnsan ya da toplumlar değişirken bir şeyi de siler ya da unutur. O da geçmişinden gelen gelenek ve görenekleridir. Zaten bundan dolayı da asıl gürültü kopmaktadır. Gelenekçi anlayış bu değişimin önünde direnir. Ama bu beyhude bir direniştir. Çünkü değişim, kaçılması pek mümkün olmayan bir durumdur. İran ve Çin mesela. Otoriter yönetimleri olmasına rağmen internet gibi bir değişimden kaçamamışlardır. Belki bugün Kuzey Kore bu anlamda dirense bile toplumun orada da bir değişim istediği muhakkaktır ve bu er-geç bir şekilde gerçekleşecektir.

Ülkemiz değişimler karşısında çok gelenekçi davranan ülkelerden birisi olmadığı gibi değişime adapte olma oranı da oldukça yüksek ülkelerden birisi. Bizim sıkıntımız teknoloji üretemiyor olmamız ve değişim konusunda yönlendirici bir pozisyonda bulunmuyor oluşumuz. Bunun için işletilmeye başlanan ya da yeni kurulan kurumlarımız var. Belki gelecek yıllar içinde bizim de hatırı sayılır bir yönlendirme gücümüz olur. Bunun yolu da çok çalışmamızdan ve dünyayı iyi okumamızla olur ancak.

Yazarın Diğer Yazıları