KUTLU DİRENİŞ

"Bir ulusun, ikinci bir ulusa, üçüncü bir ulusun ülkesini vaat etmesi”

Filistin halkının tüm dünyanın gözü önünde uğradığı zulmün, çektiği acıların özetidir bu cümle…

Kudüs! Kutsal şehir demek. İbrahim aleyhisselam Nemrut tarafından ateşe atılıp kurtulduktan sonra Urfa topraklarından hareket ederek eşi Sare validemizle birlikte o zamanlar Mısır'a bağlı bir karakol şehri olan ve başında güzel kadınları daha şehre girerken kendi cariyesi kabul eden zalim bir kralın olduğu Kudüs'e gelir. Sare Validemiz çok güzel olduğu için şehre girerken bir sandığın içinde gizlenir ancak kralın adamları onu bulur ve krala götürür. Hazreti Sare‘nin duasıyla kral; validemize kötülük yapamadığı gibi, dönüşte bir cariye olarak Hacer validemizi vererek Hazreti İbrahim'i uğurlar.

Hazreti İbrahim'in Hacer validemizden olan çocukları İsmail soyu olarak Mekke'ye yerleşti, Sare Validemizden olan İshâk aleyhisselamın oğlu İsrail (Yakup'un)(a.s)'ın çocukları da Filistin civarında yerleşti. Yıllar içerisinde orayı terk eden, Yusuf aleyhisselam ile Mısır'a yönelen İsrailoğulları; Mısır'dan çıkıp Kızıldeniz'in açılmasıyla Kudüs'e yönlendirildiklerinde , Hazreti Musa aleyhisselama karşı çıkıp” biz bu şehre girmeyiz” diyerek, şartlar öne sürdüler. Daha sonra Davut(a.s) hükümdar olduğunda, Kudüs'ü fethetince ; Calut ‘un elinden aldı ve şehre girdiğinde Beyt-ül Makdis‘in bugünkü yerinin bir çöplük olduğunu gördü. O'nun emri ve oğlu Süleyman(a.s)'ın çabalarıyla bugün Kubbetüs Sahra diye bilinen Süleyman mescidi; bu bölgeye yapıldı. Bugün Süleyman mescidinden kaldığına inanılan ağlama duvarı hariç, ondan hiçbir kalıntı yoktur. Çünkü ; özellikle Babil hükümdarı Buhtunnasır zamanında en büyük zulümü gören Araplar ; katledilirken, mescidin altın kapıları sökülüp, kendisi de yerle bir edilmiştir.

Milat'tan önce 2000 yılından beri 44 kez el değiştiren bu topraklarda kurulan mescidde defalarca yıkılıp , yapılmıştır. Şu anki gördüğümüz altın kaplama hali Kanuni Sultan Süleyman tarafından tamir edilmiş, tüm mescit ahşapken, çinilerle , kufi yazılarla bezenmiştir. İçinde Sahra taşı olduğu için adı Kubbet-üs Sahradır. Bu taşın özelliği; Yahudiler, Adem aleyhisselamın bu taşın üzerine indirildiğine, buradan alınan toprakla yaratıldığına, İsa aleyhisselamın çarmıha burada gerildiğine, ( Kur'an'da gökyüzüne yükselişi) Yahya aleyhisselamın bu taşın üzerinde başının kesildiğine inanmalarından ileri gelmektedir. Tüm bunlar göstermektedir ki; " bizim vaat edilmiş topraklarımızdır "dedikleri Kudüs'ü tarihleri boyunca zulümle donatmış, kendilerine gelen tüm peygamberleri katlederek, isyan etmişlerdir.

Kuran-ı Kerim'de” çevresi bereketlendirilmiş topraklar” olarak bahsedilen Mescid-i Aksa ; Mekke'ye en uzak mescit olduğu için, bu ismi almıştır. Efendimiz Muhammet Mustafa( sallallahu aleyhi vesellem) sevgili eşini ve koruyucu amcasını üç gün arayla kaybettiği” hüzün yılında” Allah'ın özel bir ikramıyla mescidi Haram'dan, mescidi Aksa'ya getirilmiş; 124.000 peygambere imamlık yapmış, Sahra taşının üzerinden semaya davet edilip, miraç mucizesini yaşamıştır.

Kudüs; Hazreti Ömer zamanında feth edilmiştir. Şehrin sakinleri ve protokolü; kendi elleriyle anahtarı teslim etmek için Hazreti Ömer'i Kudüs'e çağırmışlar, yalnız gelmesini istemişlerdir. Hizmetine bakan kişi ile bir deveye sırasıyla binen Hazreti Ömer, şehrin kapılarına yaklaşınca; sıra hizmetçide olduğu için deveye onu bindirir, kendisi de üstünde yamalı bir kıyafet ile deveyi yularından tutarak protokole yaklaşırlar.Devenin üstünde hizmetçi olmasına rağmen; şehrin uleması anahtarı Hazreti Ömer'e verir. Hazreti Ömer;” benim Ömer olduğumu ne bildiniz” diye sorunca; âlimler ;”bizim kitaplarımızda bu şehrin hâkiminin yamalı bir elbise ile deve yularından çekerek buraya geleceği bildirilmekte idi” derler. Hazreti Ömer Kudüs'e girdiğinde Mescidi Aksa‘nın çöplük olarak kullanıldığını görür. Oraya mescit yaptırır ve yapımında bizzat çalışır.

Tarihi boyunca değeri bilinmeyen bu mukaddes belde; ancak Hazreti Ömer zamanında ve” Kudüs haçlıların elinden alınmadıkça gülmeyeceğim” diyen ve fethi ile şereflenen SelahattinEyyubi döneminde âbad olmuştur.

1517'de Yavuz Sultan Selim han; Kudüs'ü Osmanlı topraklarına katınca, 1917'de İngiliz işgaline kadar geçen 400 yıl, bu mübarek belde her yönden geliştirilip güçlendirilmiştir. İngilizler Kudüs'ü kuşattığında 30.000 vatan evladını biz savunmada şehit verdik. Aylarca süren muhasaradan sonra askerlerimiz ağlayarak Kudüs'ü terk etti. O gün bugündür Kudüs hâla ağlıyor .

Tarihi böyle gelişen bu toprakların ana sahipleri olan Filistin halkının elinden zulümle alınmaya çalışması nasıl oldu?

2000 yıldır devlet kuramayan Yahudiler; ilk başta Avrupa'da gördükleri baskılar yüzünden Mescidi Aksa yakınlarına sığınmak istediler. Onların bu gelişi; siyonist bir düşünceyle değildi. Sığınmacılar kabul edildi ancak siyonizmin kurucusu kabul edilen Theodor Herz'in çabalarıyla 1897'de İsviçre'nin Basel şehrinde toplanan birinci Siyonizm kongresinde alınan kararlarla dünya üzerinde yaşayan tüm Yahudilerin teşkilâtlanıp , millileştirilerek bir devlete sahip olmaları kararı alındı. Siyonizm, mescidi Aksa ve çevresini , hatta Urfa‘yı da içine alan tüm bölgeyi, kutsal kitap dedikleri ama içini tahrif ettikleri kitaplarında kendilerine Allah tarafından vaat edilmiş topraklar olarak gören ve bu uğurda her türlü zulme hakkı olduğunu düşünen bir sistem.

İkinci Abdülhamit han zamanında, Osmanlı'nın borçlarının silinmesi karşılığında, İngilizlerle anlaşarak Filistin'den toprak almak isteyen Herz'e, iki kez Abdülhamit han” asla” karşılığı vermiş, haç görevlerini iğfa etmeleri için” kırmızı tezkere” ile gidiş gelişleri sağlanmıştır.Ama 1908'de İttihat ve terakki; toprak alımını serbest bıraktı. O zaman bile Filistin topraklarının ancak %2'si Yahudi göçmenlerin yerleşim yeri oldu.

Siyonizm, yıllarca İngiltere ve daha sonra günümüze kadar Amerika işbirliği ile katliamlar yaparak kutsal dediği bölgeyi kan gölüne çevirdi. 1968'de siyonizmin amaçları düzenlenen 28. Siyonist kongresinde belirlendi:” Yahudi halkın birliği ve beraberliği, tüm Yahudilerin İsrail'de toplanması, İbrani dilinin korunması ve konuşulması , Filistin'de sistemli bir şekilde tüccar, çiftçi, esnaf yerleşimi, dünya üzerindeki Siyonist kuruluşlardan para akışı, devletleri bu yönde kullanma …”

14 Mayıs 1948'de birleşmiş milletler kararı ve İngiltere referansı ile Filistin topraklarına zorla bir göçmen hareketi başlatan İsrail; katliamlarıyla bugüne kadar Filistin halkının haklı direnişine rağmen zorla evlerini yıkmak da, beldelerini işgal etmekte, onları yok etmeye çalışmaktadır . Filistin halkı Kudüs'ü ve mescidi Aksa'yı bir annenin evladını koruduğu gibi, bir babanın kanatlarını yuvasına açtığı gibi korumakta, yüz binlerce can feda etmesine rağmen, mukaddes beldeyi ve vatanını savunmaktadır. 1,5 milyar dünya Müslümanları olarak onları yalnız bırakmamıza rağmen” hasbünallah ve nimel vekil” (Allah bize yeter O ne güzel vekil) demektedirler.

Kudüs'ü çocuklarımıza anlatmak zorundayız. Siyonizmin Yahudilikten ayrı bir zalim düşünce sistemi olduğunu öğretmek zorundayız. Sadece kapanmayan ellerimizle değil; bilimde, ticarette, siyasette, adalette en güçlü hale gelerek Filistin ve tüm mazlumların selameti için çalışmalıyız.

Halep'te bir gün Mescid-i Aksa'ya konulmak üzere minber yapan marangoza” Kudüs haçlıların elinde, nasıl koyacaksın ?”denildiğinde; " benim elimden gelen bu, ben bunu yaptım, elbet bir gün bu mimberi oraya koyan da bulunur” demişti.

Elimizden geleni yapmaya… Tüm dünyanın selameti için bir kutlu rüya görmeye….

Yazarın Diğer Yazıları