Bir Fes, Bize Neyi Hatırlatır?
Tarih, milletlerin ortak hafızasıdır. Bu hafızadan ders almayan toplumlar, yaşadıkları anı doğru okumakta zorlanır ve geleceğe dair adımlarını yanılgılar üzerine kurarlar. Bu yüzden geçmişin en sancılı, en tartışmalı sayfalarını dahi unutmak yerine, onları anlamak ve bugüne taşıdığı mesajları doğru yorumlamak gerekir. Türkiye'nin CHP tarihi, toplumsal hafızada böylesine derin izler bırakan bir dönemi barındırır ve o dönemin yankıları, bugün bile hissedilmektedir.
O yılların en sembolik uygulamaları, hiç şüphesiz dini ve kültürel alanda yapılan köklü değişikliklerdi. İstanbul'u işgal eden yabancı güçlerin dahi dokunmadığı Ayasofya'da ve ülkenin dört bir yanındaki minarelerde Ezan-ı Muhammedî, asli haliyle yasaklanarak uzun yıllar "Tanrı Uludur" şeklinde okutuldu. Bu dayatmaya direnen ve ezanı aslına uygun okumak isteyen nice masum insan, sert muamelelerle karşılaştı.
Dini hayata yönelik müdahaleler bununla sınırlı kalmadı. Yüzyılların ilim ve irfan merkezleri olan medreseler kapatıldı; toplumu manevi olarak besleyen tekkeler ve tarikatlar lağvedildi. Allah'ı anmak anlamına gelen "zikir" dahi ağır bir suç sayıldı ve bu ibadeti yerine getirenler baskı gördü.
Bu toplumsal dönüşüm, ciddi gerilimlere ve trajedilere de sahne oldu. Özellikle Şapka Kanunu ve uygulanma biçimi, hafızalarda acı izler bıraktı. Henüz kanun çıkmadan önce yazdığı bir risale gerekçe gösterilerek alim İskilipli Atıf Efendi'nin idam edilmesi, bu sürecin en dokunaklı olaylarındandır. Şapka meselesi yüzünden Anadolu'da çıkan hadiselerle nice aile perişan oldu, nice ocaklar söndü. Dönemin manevi önderlerinden Bediüzzaman Said Nursi, Silistreli Süleyman Efendi ve Abdülhakim Arvasi gibi isimler de sürgünler ve baskılarla dolu bir hayat yaşadı.
Bu uygulamalar sadece manevi alanda kalmadı; fiziki ve kültürel mirası da hedef aldı. Binlerce cami, medrese ve vakıf eseri satıldı, amacı dışında kullanıldı veya yıkıldı. Tarihi İslam kabristanları dahi tahrip edilirken, Üsküdar Bülbülderesi'ndeki Selanikli Dönmeler mezarlığına dokunulmadığı iddiaları vicdanları yaraladı. Bu durumun çarpıcı bir örneğini araştırmacı Nurettin Bay, Konya özelinde ortaya koymuştur. Bay'ın belgelerle aktardığına göre, şehrin merkezindeki tarihi mezarlıklar dahi arsalara dönüştürülüp satılmış; Konyalılar, bugün de şehrin kalbinde yer alan Üçler Mezarlığı'nı devletten para vererek geri alıp yıkımdan kurtarmak zorunda kalmışlardır.
Bu radikal dönüşümün ardındaki felsefede ise laiklik, pek çok kesim tarafından din karşıtlığı olarak algılanan bir yorumla hayata geçirildi. Devletin yayın organlarında "En iyi din eğitimi, dinden hiç bahsetmemektir" gibi ifadelere yer verilirken, Tekin Alp (Moiz Kohen) gibi figürlere "Kahrolsun Şeriat" sloganları attırıldı. Alfabe ve dil değişikliği ile de milletin bin yıllık kültürel birikimiyle bağı zayıflatılarak nesiller arasında derin bir kopuş meydana getirildi.
Tüm bu yaşananları neden bugün tekrar hatırlıyoruz? Çünkü "hafıza-i beşer nisyan ile maluldür," yani insan hafızası unutkanlıkla sakatlanmıştır. Ancak geçmişin hayaletleri, biz unutsak da günümüze sızmaya devam eder. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in son günlerde din ve dindarlık üzerinden başlattığı tartışmalar ve geçtiğimiz gün Diyarbakır'da Fatih Aktaş isimli vatandaşımızın, yolculuk sırasında taktığı fes nedeniyle ifadeye çağrılması, o eski Türkiye tartışmalarının ne kadar canlı olduğunu bize göstermektedir.
Bu olaylar, geçmişin kapanmamış yaralarının en ufak bir vesileyle nasıl yeniden kanayabildiğinin kanıtıdır. Bu yüzden tarihi doğru okumak, yaşanan acıları ve yapılan hataları unutmamak; bugünü anlamak ve toplumsal barışı korumak için her zamankinden daha büyük bir zorunluluktur.
Eski Türkiye özlemini dile getirenlerin, millet için dar ağacı hayali de kurduğunu unutmayın!
Yazarın Diğer Yazıları