KIBRIS NEREYE KOŞUYOR?
Dünya arayışta... Demokrasi artık en iyi yönetim şekli değil
Gönül kapısının anahtarı, Rahmete Açılan Bir Sefer Tövbe
Ekonomide Yüksek Teknoloji Ürün Üretimine Yönelik Zihinsel Dönüşümü Tamamlamakta Geç mi Kalıyoruz?
BİR KİTAP FUARININ ARDINDAN
Değişen Gerçeklik Algoritması
SADREDDİN KONEVİ’NİN EVRENSEL MESAJLARI
Münafıklık kötü müdür?
KALKINMA YOLU, PKK’NIN SONU
Meğer kuzuyu kurda emanet etmişiz…!
İSLÂM DİNİNDE ZORLAMA VAR MI, YOK MU?
KALİTE
Dinin Geleceği
Bırakmanın İnceliği
Milletin ekmeği ile oynamayın! Konya’da ekmek neden zamlandı?
Konyaspor’da Düşüş Alarmı, Sorunlar Derinleşiyor..
Samimiyet Zedeleyici Mağlubiyet
Musluktan Akan Yalanlar, Akmayan Sular
TRAFİK SORUNUN ÇÖZÜMÜ İŞTE BURADA!
Efsanelerin Yemişi
Rakamlarla Otomobil Piyasası
KKTC'de sandıktan "federasyon” yanlısı Tufan Erhürman çıktı. Atina ve Rum Kesimi sevindi. Brüksel sevindi. İsrail sevindi. Ankara, Türkiye tedirgin oldu. KKTC'nin bağımsızlığından, Türkiye ile entegrasyonundan çok AB ve Rum yanlısı olmayı tercih edenler iktidar oldu. Hemen söyleyelim: KKTC'de bir seçim yapılmadı. Türkiye'yi dışlamaya, Türkiye'den uzaklaşmaya dönük bir referandum yapıldı. Yunanistan, Rum Kesimi, İsrail'e yakınlaşmayı amaçlayan bir tercih yapıldı. Söz konusu seçim sonuçları Türkiye için önemli bir güvenlik sorununu ortaya çıkardı. Çünkü İsrail'in Gazze soykırım faaliyetleri birlikte başlattığı Siyonist terör faaliyetleri tüm bölge medeniyet coğrafyamızla birlikte Türkiye içinde büyük bir tehdit oluşturduğu bir dönemde bu karar alınmıştı. İsrail uzun zamandan beri Türkiye'yi Irak'ta PKK, Suriye'de PKK uzantısı SDG ve Kıbrıs'ta da Rum kesiminin yanı sıra Yunanistan ile Türkiye'yi kuşatma ve amacını gerçekleştirme çabası içerisindeydi. Bu amacına ulaşabilmesi içinde Türkiye'nin Kıbrıs'taki varlığını uluslararası hukuk çerçevesinde meşruiyetini kaybettirmek ve adayı Türk ordusundan arındırmak istiyordu. İşte bu amacına ulaşabilmek içinde KKTC içindeki Rum etnik unsurları başta olmak üzere bir takım yapıları harekete geçirerek Türkiye'nin Kıbrıs'taki varlığını tartışılır duruma dönüştürmek istedi. "Demokrasi körleşmesi”nin milletleri ve ülkeleri nasıl imha ettiğine çok tanık olduk. Küçük toplulukların bu yönde çok kolay mobilize edildiğini çok gördük.
Türkiye son 50 yıldır Kıbrıs'la alakalı doğru bir iletişim dili bir türlü kuramadı. Kıbrıs devlet yönetimini ekonomik anlamda desteklemesine suyundan, ekmeğine kadar her türlü imkânsızlıklarına çare üretmeye çalışmasına karşın Kıbrıs'ta 50 yıldır doğru düzgün bir strateji geliştiremedi. Kıbrıs 74'ten öncesini bilmiyor. Çünkü Kıbrıs'ın sokaklarına gittiğin zaman Kıbrıs'ın kodlanan noktası şurası. Kıbrıs kumarın yeri. Kıbrıs tatilin yeri. Gayrimeşru fuhşun yeri, içkinin yeri, eğlencenin yeri. Kıbrıs'ta 1974'ten önceki yaşanmışlıkları yeni nesle aktaracak herhangi bir dil geliştirememişiz. Bunun yanında ne İngiliz bırakmış orayı, ne Rum kesimi bırakmış. Alttan alta çalışmışlar. Kıbrıs'ın yerlilerine 74'ten sonra oraya gelenler hariç herkese İngiltere pasaport veriyor. AB üyeliği ile birlikte Rum tarafı çok daha iyi bir yaşam şartlarına kavuşmuş. Üstelik Türkiye'de başı belaya giren, yasa dışı faaliyetler peşinde olan hırsızı arsızı Kıbrıs'ta yer tutmuş. Maneviyat anlamında, vatan anlamında, şehit anlamında hiçbir çalışma yapılmamış. Bütün bunların sonunda sonuç ortada…
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan planı için 2004'te referandum yapıldı. Bir arada yaşamak istiyor musunuz diye. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yaşayanlar, "Siz Rum kesimiyle birleşmek istiyor musunuz?" sorusuna % 65 evet demiş. %25 hayır istemiyoruz demiş. Bugünkü seçim sonucu 20 yıl önce Birleşmiş Milletler'de Kofi Annan Planı diye önümüze koyulan tabloyla aynı. Çünkü devamlı oradaki insanlara şu söyleniyor. Eğer bu Türkiye'den biz bir kurtulursak bizi Avrupa Birliği'ne alacaklar. Biz o zaman rahat edeceğiz. Ekonomik özgürlüğümüz olacak. Dünyanın her tarafına gidebileceğiz. Oralarla ticaret yapacağız. Pasaportlarımız dünyada her tarafa geçecek. Hiç kimse sana karışmayacak. Konfor içinde yaşayacaksın. Hâlbuki aynı seçimde Rum tarafı çok büyük çoğunlukla (%75.38) yapılan oylamada Türklerle bir arada yaşamak istemediklerini dile getirdiler. Ama atladıkları yer şurası. Sen hangi tarafa oy verirsen ver, sen ne kadar birleşmek istiyorum dersen de, Rum seninle birleşmez. Rum seni kabul etmiyor. Rum kesimi kuzeydeki Türkleri kabul etmiyor. Onların razı olduğu tek şey bu adayı boşaltacaksınız. Rum kesiminin kabul ettiği tek şey bu…
Şu bilinmeli ki, KKTC Türkiye için yüzlerce yıllık bir davadır, yüzlerce yıllık bir gelecektir. Yüz bin kişinin, yüz milyon kişinin kaderini bağlamasına izin verilmez. Bu tarih, böyle bir şeydir. KKTC, Türkiye için başka ülkelerin tehdit üssü haline getirilemez. Kimse Türkiye'nin hassasiyetleri üzerine oyun kuramaz. Kimse "Türkiye defol” sloganları atamaz. Kimse mitinglerinde Türk bayrağı yasaklayamaz. Kimse Türkiye'ye mesafe koyup Yunanistan'a ve İsrail'e yanaşamaz. İş öyle bir noktaya gelir ki, KKTC'nin bağımsızlığı da seçimleri de anlamsız olur. Kimse kendini Türkiye'ye bağlı hissetmek zorunda değil.
Kıbrıs'ı birisi alıp başka bir noktaya taşımak istiyorsa onu sandıkla, seçimle değil onu Cenk meydanında savaşla, topla, kanla yapması lazım. Kıbrıs seçimle alınmadı ki seçimle birine verilsin. Kıbrıs'ta o tarihi hafızayı ortadan kaldıran bir düzenek var. Bunun tekrar yeniden inşa edilmesi lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bu devletin içerisindeki vatandaşlarımız STK'larla beraber orayla kontak kurması lazım. Bir yeri fethetmek veyahut da bir yeri kurtarmak yetmiyor. Oradaki süreci de yönetmen gerekiyor. Kıbrıs bir yüzen gemidir. Bildiğin savaş gemisidir. Askeri üsttür. İngiliz bırakmıyor orayı. İsrail bırakmıyor, Yunan bırakmıyor. Seçim sonucu böyle oldu. O zaman ben tası tarağa toplayayım gideyim. Öyle bir dünya yok.
TÜRKİYE’NİN KRİPTO KİMLİKLİ BEYAZ TÜRKLERİ
SAHTE DİN VE TARİKATLAR
İNSAN BEYNİNİN İŞGAL EDİLMESİ
EVANJELİST, SİYONİST, KÜRESELCİ AKIL
KIZILDERELİ KATLİAMI
AVRUPA’NIN KARANLIK TARİHİ
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
YAŞASIN ÖZGÜR SURİYE VE SURİYE HALKI
İNSAN OLMAK VE İNSAN KALABİLMEK İÇİN…
İNSANLIĞIN DRAMI VE “NOVUS ORDO SECLORUM”