Münafıklık kötü müdür?
KALKINMA YOLU, PKK’NIN SONU
Meğer kuzuyu kurda emanet etmişiz…!
İSLÂM DİNİNDE ZORLAMA VAR MI, YOK MU?
Deprem, EYT ve Kuraklık Kaynaklı Maliyetler Bütçe Dengelerini Sarsıyor
KALİTE
HECE ŞİİRLERİ VE RUBAİLERİM
Dinin Geleceği
TÜRKİYE’NİN KRİPTO KİMLİKLİ BEYAZ TÜRKLERİ
Bambaşka bir Konya geliyor
Akran Zorbalığı Merhametin Kaybı ve Din Eğitiminin Kurtarıcı Gücü
Kendi nefsinde ara..!
Bırakmanın İnceliği
Milletin ekmeği ile oynamayın! Konya’da ekmek neden zamlandı?
Konyaspor’da Düşüş Alarmı, Sorunlar Derinleşiyor..
Samimiyet Zedeleyici Mağlubiyet
HASTALIK BİR NİMET MİDİR?
Musluktan Akan Yalanlar, Akmayan Sular
TRAFİK SORUNUN ÇÖZÜMÜ İŞTE BURADA!
Efsanelerin Yemişi
Rakamlarla Otomobil Piyasası
"İnsanlar birbirini sevmiyor ama herkes birbirini seviyor gibi yapıyor.”
Hangi ortama girerseniz girin, kiminle karşılaşırsanız karşılaşın, bu cümleyi duyarsınız.
Hem bu cümleyi söyleyen hem bu durumdan şikâyetçi olan herkes böyle...
İnsanlarda hastalık derecesinde bir çelişki var...
"Ben istediğim gibi yaşayayım, sen de benim istediğim gibi yaşa.”
"Eziyet çekilen ortamlarda ben olmayayım ama diğer insanlar neden o ortamlarda yok?” diyoruz, yalan mı?
Bir ortamda şöyle bir cümle duymuştum:
"Ah Abdülhamid döneminde ben olacaktım; onu devirmeye çalışanlara haddini bildirirdim.”
Kalkıp çay koymaya üşenir ama oturduğumuz yerden ahkâm keseriz.
Herkes olmadığı ortamın kahramanı; herkes sırtında yumurta küfesi olmadan rahatça at koşturuyor her istediği ortamda.
Sırtına yumurta küfesi alan da "anlayış” bekliyor.
Hastalıklarımız aynı.
Toplumdaki çürüme yalnızca aramıza giren fitneden, aramıza giren münafıklardan kaynaklanmıyor.
Bizzat kendimiz fitneye davetiye çıkarıyor, münafıkları baş köşede ağırlıyor, sonra da başkasının baş köşesinde ağırlanıyoruz bir münafık olarak.
Ağırladığımız münafığın anlattıkları o kadar hoşumuza gidiyor ki...
Nefsimiz bayram ediyor.
O münafık çıkıp gittikten sonra mal bulmuş Mağribi gibi seviniyoruz.
Oysa içimizde büyük bir boşluk ve müthiş bir vicdan azabı olması gerekirken...
Kendimiz de gittiğimiz ortamda o boşluğu ve o vicdan azabını oluşturamıyoruz.
Neden?
İşimize öyle geldiği için...
Gruplar hâlinde dolaşıp gruplar hâlinde dost ziyareti yapar gibi, gruplar hâlinde insanlarımıza insanlarımız hakkında nefret pompalıyoruz. Hem de nefret pompalayanların hâline acıyor gibi yaparak.
Masum rolü oynuyoruz, muhataplarımızdan nefret ederek.
Mütevazılık yapıyoruz ama kibirli bir şekilde, hem de kibirli insanlardan hoşlanmayarak.
Müthiş bir ayrıştırmanın ayracı durumundayız.
Bulunduğumuz ortamlarda...
"Kolaylaştırın zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” diyemeyeceksek hiçbir ortama girmememiz daha evlâ...
Bırakın bize münzevi desinler, bırakın bize yalnız takılıyor desinler.
"Yukarıdakilere özenerek, aşağıdakilere acıyarak bakmak” maalesef karakterimize yapışmış.
Müslümanların birbirinden nefret etmesi, nefret edenlerden nefret edilmesi ne hazin bir durum!
Hani biz; her şart ve koşulda kardeşimizi düşünecek, onun iyiliği için çalışacaktık?
Buna da bahanemiz var...
Ben onun iyiliği için çalışırım ama o benim iyiliğim için çalışmaz ki?!
Yani iyilik yaparken bile ondan gelecek iyiliğin hesabını yapıyoruz.
İyilik gören de iyilik yapana vefalı davranmıyor, karşılık bekliyor "tefeci” mi yoksa diyoruz?
Toplumdaki çürümeye katkımızın muhasebesini ne zaman yapacağız?
Ne zaman bizim bulunduğumuz ortamlarda fitneye sebep olan sohbetler olmayacak?
Zulme rıza zulümse fitneye rıza nedir?
Yoksa münafıklık kötü bir haslet değil midir?
Her iki taraf da adaletten şikayetçi
Anlaşma sürecine olumlu katkı vermek
İletişim stratejisi
Ülkenin bağımsızlığını idrak edemeyenler
Hem şeftali hem motor üretmek (Teknofest günlüğü)
Zehirli gelecek gelmesin
Haklıymış gibi tartışmaya çekenler
Görgüsüzlüğün göstergeleri
Laik hutbe verelim
Bağırarak suç bastırmak