MERHUM TÜRKEŞ BAŞKANLIK SİSTEMİNE KARŞI MIYDI?

 

Konya Aydınlar Ocağı, ocağı hiç sönmeyen sürekli tüten bir müessese.

Dr. Mustafa Güçlü Ağabey, salgın ortamında bile her Salı akşamı kültürel faaliyetlerine devam etmeyi başarmış, bu gaye ile önemli sosyal, kültürel ve siyasi konularda, ehil insanlarımıza konferanslar verdirmek suretiyle, şehrin kültür ve medeniyetine katkı sağlama yolunda önemli hizmetleri deruhte etmiştir.

Ben de arada bir fırsat buldukça konuşmacı ya da dinleyici olarak bu cemiyetimizin faaliyetlerine katılmaya gayret edenlerdenim.

Geçen hafta önemli bir konu ve konuya aşina konuklar var idi. Konu Merhum Türkeş idi. Merhum, vefatının 25. sene-i devriyesinde anılmak istenmişti belli ki. Güzel düşünülmüş, her zamanki gibi.

Rahmetli Türkeş'i yakından tanıyan 19. Dönem Konya MHP Milletvekili Musa Erarıcı ile eski ülkücülerden sendikacı Ahmet Polat konuk olarak davet edilmişlerdi.

Konya kültür hayatının önemli isimlerinden Mehmet Yaralıoğlu Ağabey ile bu konferansa katılmak üzere kavilleşmemize rağmen, iftara aniden misafirim gelince ben katılamadım.

Mustafa Balkan Bey, sağolsun emektar gazeteci ve kültür adamımız. Konferansın özetini her zamanki gibi sosyal medyada yayınladı.

Konferansı kaçırmış olmanın hüznü ve merakı ile konuşmaların özetini okumaya başladım. Aman Allah'ım bir de ne göreyim. Musa Bey, Merhum Türkeş Bey'in başkanlık sistemine karşı olduğunu ve kendilerine; "Devlet başkanlığı sistemi Türk töresine uymaz. Türk'ün geleneğinde yok. Türk töresindeki bu geleneği bozmak doğru olmaz. Biz ondan vazgeçtik. Biz devlet başkanlığı sistemini artık istemiyoruz” dediğini söylememiş mi?

İnanın hayretler içerisinde kaldım, nevrim döndü. Oysa ben, başkanlık sistemi gelmeden önce ve sonrasında bütün yazı, sohbet ve konferanslarımda Özal, Menderes, Türkeş, Yazıcıoğlu gibi isimlerin başkanlık sistemini ısrarla ve büyük bir kararlılıkla istediklerini, savunduklarını yazmış, çizmiş ve anlatmıştım.

Ne olacaktı şimdi? Acaba ben mi yanlış biliyordum, ya da ben kendi siyasi düşüncelerime merhumu alet mi etmiştim? Yoksa birileri 6+1'li masanın sözde "güçlendirilmiş parlamenter sistem” talebine, merhum Türkeş'i teşne mi yapıyordu?

Söz uçar yazı kalır, merhum Türkeş'in hususi sohbetleri, hususi dostları arasında cereyan etmiş olabilir, şahidi yoktur, olsa bile sözlü tarih, tarih ilminin en zayıf kaynaklarındandır. Biz yazıya bakalım…

Merhum Türkeş'in, Türk milliyetçiliğinin temel esaslarını ihtiva eden çok sayıda eseri bulunmaktadır ve hepsi ortadadır. Merhum, bu eserlerinde açıkça başkanlık sistemini savunan ifadelere yer vermiştir. Hayatı boyunca da kamuoyuna yönelik aksine bir beyanı bulunmamıştır.

Merhum, Türkiye'nin Meseleleri isimli eserinde, milli idare sisteminden bahsetmiş, Ziya Paşa ve Namık Kemal'in, milli bünyemize uymayan parlamenter sistem (meşrutiyet) için çaba sarf ettiklerinden ve getirmeye çalıştıkları sistemin Türk'ün tarihine, geleneklerine, inançlarına uygun olmamasından dolayı, devletin parçalanmasına hizmet etmekten başka bir faydası olmadığından söz ederek, parlamenter sistemin milli yapımıza ters olduğunu ifade etmiştir.

Aynı eserinde Türkeş açıkça; "Milliyetçi Hareket, milli bünyemize ve şartlarımıza uymayan, temeli Avrupa'nın liberal ve sosyal demokrasisine dayanan bugünkü anayasayı başından sonuna kadar değiştirecek, milli demokrasiyi bütün müesseseleriyle kuracaktır. Bu cümleden olmak üzere, parlamenter sistem yerine BAŞKANLIK SİSTEMİNİ getireceğiz. Bu sistemde Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık yetkileri bir tek şahısta toplanacak, temelinde otorite, güven, disiplin olan bir hükümet doğacaktır” demektedir (Alpaslan Türkeş, Türkiye'nin Meseleleri, Kutluğ Yayınları, İstanbul, 1976, ss. 75-79).

Hem de kitapta aynen benim yazdığım gibi, Başkanlık Sistemi büyük puntolarla yazılmış. Bu eser merhumun hayatında iken neşredildiği için, büyük puntolarla yazılması iradesinin de kendisine ait olduğu izahtan vareste olsa gerektir.

Yine merhum Temel Görüşler isimli eserinde de benzer ifadelerle milli idare sistemi tanımlaması yapmakta ve başkanlık sistemini getireceklerini ifade etmektedir (Alpaslan Türkeş, Temel Görüşler, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1975, ss. 153-157).

Merhum Türkeş, 9 Haziran 1973 günü toplanan MHP XI. Kurultayının açılış konuşmasında da aynen şu sözlerle başkanlık sistemini kuvvetli bir şekilde müdafaa etmiştir; "Tek Başkan-Tek Meclis Sistemi. Milliyetçi Hareket TEK BAŞKAN, TEK MECLİS sistemini savunur. Çağımız kuvvetli, adil ve hızlı icra çağıdır. Türk milleti, dünya imparatorlukları kurduğu devirlerde KUVVETLİ, ADİL VE HIZLI İCRA sistemini uygulamıştır. Kuvvetli ve hızlı icra, icra gücünün tek elde toplanmasıyla mümkündür. Bunun için tarih ve töremize uygun olarak BAŞKANLIK SİSTEMİNİ savunuyoruz. İcrayı, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık olarak ikiye bölemeyiz” ( Alpaslan Türkeş, Dokuz Işık ve Milliyetçilik Yolu, MHP Genel Merkez Yayınları, Ankara, 1974, ss. 15-16).

Alpaslan Türkeş, kurultay toplantısında ayrıca, Türk tarihinde icra organının hiçbir zaman bölünmediğini, yani tek bir başkan tarafından idare edildiğini, milliyetçi Türkiye'de demokratik milli cumhuriyet ilkesi içinde başkanın, Türk milletinin yürütme organının tek başı olacağını ısrarla vurgulamaktadır.

Sözlü kaynak isteyenlere, Belçika'da Uzun yıllar merhumu evinde misafir eden Kadınhanılı Muammer Büyükkeçecü'nin anlattıklarını delil olarak sunabiliriz. Eski ülkücü Muammer Amcanın anlattıklarına göre merhum 1971 senesinde, Konya Şahin sinemasına konferans için geldiğinde, kendisinden önce aynı salonda sohbet eden Emine Yüksel Şenler'e, bu ülkenin düze çıkması için mutlaka başlanlık sistemine geçilmesi gerektiğini söylemiştir. Muammmer Amca halen hayattadır ve hadiseye şahittir.

Şimdi birileri, merhum Türkeş o yıllarda başkanlık sistemini savunmuş olabilir ama sonraları bu işten vazgeçti teranelerini dillendirmektedir. Yukarıda kaynaklarıyla beraber zikrettiğim temel devlet idaresine dair fikirler öyle değişecek türden değildir.

Türkeş'in, sonraları başkanlık sistemi aleyhine döndüğünü iddia edenler, aslında farkında olmadan ya da bilerek merhumun düşünce dünyasının tutarsız olduğunu ifade etmektedirler.

Merhum eğer bu fikirlerinden ayrılmış ve parlamenter sistemi savunmaya başlamış ise, şifahi deliller üretmek yerine, merhumun bizzat kendisine ait yazılı bir belge ortaya konulması zaruridir.

Sözlü delile başvurulacaksa, merhumun bizzat elinde yetişen evladı Tuğrul Türkeş en sağlam delil olsa gerektir. Tuğrul Türkeş Anadolu Ajansına verdiği bir demeçte; "Babam, koalisyonların uzun ömürlü olmamasını dikkate alarak, başkanlık sistemini kuvvetle savunuyor ve bunun halk oylaması ile hayata geçmesini istiyor” demek suretiyle, konuya son noktayı koymuş olsa gerektir.

Son söz şöyle söylense yeri olsa gerektir; birileri siyaseten bir yerlere savrulmuş olabilir, milli ve yerli çizgiden çıkmış da bulunabilir. Milliyetçi çizgide sandıkları oluşumların içinde de bulunabilirler. Bunlar siyasi tercih meselesi olup, dilediği yerde konumlanmak herkesin hakkıdır. Ancak, tarihe mal olmuş, milletin gönlünde taht kurmuş büyük dava adamlarını, hiç kimse içinde bulunduğu siyasi yapıyı meşru kılmak için kullanmaya kalkmamalıdır. Bu davranış hem ahlaki değildir, hem de hakikat ortaya çıktığında sizi büyük bir boşluğa itebilir.

Merhum Türkeş, hayatının sonuna kadar Başkanlık siteminin aleyhinde tek bir kelime söylememiştir. Lehinde ise onlarca sözü, kelamı, yazısı vardır. Ayan beyan ortada duran bu hakikati, kimse siyasi emelleri adına yok sayamaz. Zira bu husus güneş gibi ortadadır, güneş ise balçıkla sıvanmaz….

 

 

 

 

 

 


Yazarın Diğer Yazıları