Kilistra’da Andık Efsanesi

Andık Türk masal efsanesinde geceleri sokaklarda dolaşan yaramaz ve haşarı çocukları toplayıp mağarasında onlara eza cefa eden hatta yediği söylenen bir yaratık diye bilinir. 

Küçüklüğümde köylümüz komşumuz Sağır Mehmet'in hanımı AlimAğagil'inFadim yenge merhumdan dinlerdim bu efsaneyi. Hem de kendi evlerinin iki kanatlı kocaman kapısının üzerindeki bazı kısımları kemirilmiş kocaman delik açılmış yerlerini gösterip gerçek olduğunu duyduğu ve inandığı tarihi olayı anlatırken.

Bizim evimiz köyümüzün Allı Mahalle semti Yukarıharman denen mevkide köyün kuzeyine bakan ve arazimizin büyük bir kısmını görebilen bir yerde idi.

Biz çocukları korkuturken bile büyük analarımız ninelerimiz, "Aman guzum karanlıkta dışarı çıkmayın. Hele kışın karlı günlerinde hiç çıkmayın andıklar kapar sizleri alır gider ininde yer” derlerdi de çok korkardık bu andık denen yaratığın ne olduğunu bilmeden.

Andık diye bir hayvan var mıydı? Varsa nasıl bir yaratıktır hangi hayvana benzer onu da bilmezdik. Ben çok meraklı ve geveze idim bir şeyin aslını astarını öğrenmeden bırakmazdım zavallı ninelerimizi sorardım. "Fadim yenge bu andıklardan şimdi yok.Acaba andık hangi hayvana benzerdi” deyince,o rahmetli kadın onu çok büyük bir ata benzermiş diye ballandıra ballandıra anlatır sonrada "Ata benzermiş guzum amma at gibi kişner kurt gibi ulur öküz gibi böğürür yani her hayvanın donuna girermiş bu andık” derdi. 

Bizim köyün doğu tarafında köye 6-7  kmkadar uzakta sarp bir dağ yamacı var. Botsa köyü arazisinde yöre halkı buraya Andıkkuzu derler demek ki fi tarihinde böyle bir hayvanınbu sarp dağda yaşadığıile ilgili bir efsanevar.

Şimdi gelelim anlatılan efsaneye.Bu Fadimyengegilin evi Yukarıharman mevkiinin ortasında yüksek bir yerde idi. Bir gün onun ifadesine göre bu evde oturan ailenin gündüzleri araziye otlamaya giden hayvanları akşam olunca evlerine dönermiş. Bir gün onların atı akşam eve dönmemiş. Geç vakit olmuş "acaba yakınlara filan gelmiş mi?” diye ellerinde bir fener veya çıra yakarak dışarı çıkıp köylülerin mallarına hitap ettiği şekille "gah gahh gah gel benim doru atım evi bilemedin mi nerelerde galdın?” diye evin hanımı yüksek sesle seslenmiş karanlıkta bilinmeyen bir yöne gitmiş. 

İşte o anda büyük bir gürültü kopmuş sanki bir at sesi gibi andık sanılan mahlûk cevap verip kişnemiş, kükremiş ve 3 km kadar uzaktaki Ardıçüstü denilen yerden gelmiş sesi. 

Onlar bunun at değil andık olduğunu anlamışlar evlerinden ancak 30 metre kadar uzakta imişler. Müthiş bir korku ve telaşla koşarak evlerine girip kapılarını kapamışlar. Ama ne var ki çok hızlı koşan andık ta ışığı takip ederek bir iki dakika içersinde kapıya dayanmış ve başlamış kapıyı açmak için olanca gücü ile homurtular çıkararak kapıya yüklenmeye.

 Artık ev sahipleri evin içerisinde ne kadar eşya var ise kapının ardına dayamışlar sabahı uykusuz etmişler o yaratık da sabaha kadar kapının alt tarafında iki kanatlı kapının kanatlarının birleştiği yeri dişleri ile kemirmiş oradan büyükçe bir delik açmış. Hakikaten o muhkem kalın tahtadan yapılmış kapının alt tarafında bizim çocukluk yıllarımızda büyükçe bir delik var idi. Evin hanımı Fadim yenge "İşte guzum kapının burasını delmiş andık” diye bize anlatır biz çocukları baya korkuturdu merhume kadın. Bu hikâye ya da efsane artık adına ne derseniz diğer büyükler tarafından da köyde bundan 50-60 yıl önceleri hep anlatılırdı. Civarda başka andık ile ilgili yerlerde var. Örneğin Botsa ile köyümüz arazisi arasında Gücükburun'un altında Bediroğlu denen bir sivritepe var. Buranın karşısında çok sarp ve dik bir yamaç var.Buraya yöre insanları ‘Andıkkuzu' derler. Ben şimdi o mahlûğun sert kemikleri bile kırabilen dişlere sahip olduğunu safari dizilerinde seyrettiğimiz sırtlanlara bakarakanlayabiliyorum.

Aklımda kaldığı kadarı ile sizlere geçmişten bir şeyler aktardım gelecek nesillerebırakayım diye. Hepinize sevgi ve saygılar.


Yazarın Diğer Yazıları