ESKİMİŞ VE ESKİMEYE BAŞLAMIŞ MESLEKLER

Aklam-ı sitte ve ta'lik yazının kurallarını nerdeyse ters yüz eden, harflerin içiçe geçtiği, uzun ve kısa keşidelerle (çizgilerle) dolu bu yazının yazılması kadar okunması da güçtür. Yazılmasındaki güçlük nedeniyle taklidi de zordur ve bu bakımdan resmı belgelerde kullanılmış olması anlamlıdır. 

 

Divanî yazıdan doğan rık' a ise harflerin küçülmesi, yakınlaşması, kavis ve eğimlerin azalmasıyla kolay bir yazı halini almış, 19. yüzyılda resmı dairelerin günlük yazışmalarında, daha az önemli resmi belgelerde, hem de okur-yazar her- kesin kullandığı "el yazısı" olmuştur. Doğal olarak bunun da özenli yazılması için kurallar konmuştur. Bab-rali nk' ası ya da mucidinin adıyla Mümtaz Efendi rık' ası denilen üslup, Mekteb-i Sultam (bugün Galatasaray Lisesi) hat hocası Mehmed İzzet Efendi (1841-1903) tarafından hayli değiştirilerek mükemmelleştirilmiş, bir sanat yazısı haline getirilmiştir. 

 

"Kur'an Mekke'de  nazil oldu (indirildi), Kahire'de okundu, İstanbul'da yazıldı" sözlerini bir darbevmesel olarak İslam dünyasına kabul ettiren Osmanlı hattatları zenaat-sanat kolları gibi usta-çırak ilişkisiyle yetiştirdi. Meşk adı verilen dersleri başarıyla bitiren öğrenci mezuniyet için bir yazı hazırlar, hocası beğenirse altına kendi hattıyla yazı sahibinin olgunlaştığını, bundan böyle yazacağı eserlerin altına imzasını atabileceğini belirtirdi. İcazetnâme denen bu belge-yazı bir tür diplomaydı. Hattatların imzalarında hocalarının adını yazması da gelenekti. 

 

Bir zenaat kolu olarak hattatlar piyasa için pek çok sıra işi eser de üretmişlerdir. Mezar taşı kitabesi, evlere, camilere asılan levhalar, hilyeler yanında özellikle sahhaflarla işbirliği ederek medrese öğrencileri ya da meraklıları için kitap kopya eden pek çok hattat vardı. 1728' de Türkçe kitap basımı gündeme geldiğinde İstanbul'daki profesyonel hattatlar mesleklerinin sona ereceği düşüncesiyle matbaa kurulmasına karşı çıkmışlar, yasaklanması için Divan-ı Hümayun'a başvurmuşlardı. 


Yazarın Diğer Yazıları