KONYA VE ANADOLU’DA ÇİNİ ve LÜLECİLİK SANATI

"Tophane'de Kılıç Ali Paşa Camiini geçip kapı içine giderken sağ tarafta Lüleciler Çarşısı başlar ve Hendek denilen mahalle, yani Kumbaracılar Yokuşunun alt başına kadar devam ederdi. Dükkancıların bodrumunda kireç kuyusu gibi çukurlar içinde mercan gibi kırmızı bir nevi lüle çamuru yoğrularak dövülür; tebrid edilir (soğutulur) ve sakız gibi bir hale geldikten sonra işlenirdi. Çeşit çeşit her boyda çubuk ve nargile lüleleri yapıldığı gibi, devetüyü denilen, tiryaki fincanları büyüklüğünde fincanlar da yapılırdı. Mürekkep ve gülbeşeker hokkaları,kahve ve şeker kutuları, küçük tepsiler, tütün tasları kendilerine mahsus fırınlarda pişirilerek üzerlerine zarif nakışlar işlenir, al yaldızlarla bezenirdi. 

Bunlar memleketin her tarafında satıldığı gibi, sair memleketlerde de satılırdı. Elli sene evveline 

kadar mevcut olan bu çarşıda, yirmi beş sene evvel yalnız bir dükkan kalmıştı." 

Sık aralıklarla tütün yasağının sürmesi ve tütün içmenin günah sayılması nedeniyle uzun zaman örgütlenemeyen lüleciler, ancak 1760'larda, yönetimin izniyle ve bir lüleciler kahyasının başkanlığında' lonca oluşturabilmişler; Tophane'de Kapıiçi'nden, sonradan Lüleci Hendek Sokağına kadar uzayan Lüleciler çarşısında faaliyete geçmişlerdir. İlginçtir ki, Osmanlı esnaf loncalarının en geç teşekkül edenlerinden olan Lüleciler loncasının kapanışı da diğer bütün loncalardan sonra 1921'de olmuş;Lüleciler çarşısındaki Edirneli Süleyman Ustanın, 1928'de dükkânını kapanmasıyla da Tophane lüleciliği sönmüştür. 

Ancak en faal zamanlarda Dile, Lüleciler çarşısındaki altmış dükkandan sadece on beşinde lüle imal edilip satılırken diğerlerinde de bardak, sürahi, kase, fincan vb. yapıp satan züccaciyecilerle tesbihçilerin çalıştıkları saptanmıştır. Bu küçük dükkanların bodrum katlarında lüle yapımında kullanılan ve lüleci hamuru denilen balçık, çok özlü ve süzülmüş bir kilden elde ediliyordu. Lüleci çamuru hazırlamada Okmeydanı civarındaki bir kil ocağından yararlanan ustalar, bu kili elerler; suyla süzgeçten geçirir; hazırladıkları çamuru bir süre dinlendirirler ve daha tam kurumadan, rivayete göre, Van dolaylarından getirilen "gülbahar" adini verdikleri kırmızı renkli bir toprak türüyle yoğurur, ayrıca gülbaharı astarlama işinde de kullanırlarmış. 

Bu işi sonuçlandıran kalfa, lüleci çamurundan, her lüle için tartıyla ayırdığı parçaları diğer kalfaya verir o da. Bu parçaları Saray haremir tahta mengeneyle sıkıştırılan kurşun kalıplara koyarak biçim verirmiş. Doğal ki lüleler için geçerli olan bu kalıp yöntemi, vazo, bardak, fincan vb. için geçerli olmadığından bu sayılanlar, çömlekçilik yöntemleriyle ve el tomasında türlü biçimler verilerek imal ediliyordu. Son aşamada ustalar, lülelerin ve diğer lüleci işlerinin üzerine kendi mühürlerini bastıkları gibi kalem işi desenler de işler, kırmızı, siyah veya devetüyü bir astarla sırlayıp dükkanlarındaki özel fırınlarda pişirirler; sonra da çuha parçalarıyla ova ova parlatırlarmış. Bir rivayete göre, ustalar parlak siyah astar elde etmek için fırınlarında saman yakarlarmış. Altın yaldızlı lüleci işlerinde ise yaldızlama yapıldıktan sonra az ısıda bir fırınlama daha uygulanır; kırmızı astarlı lülelere altın yaldız tercih edilirken siyah astarlı lülelere kakma tekniğiyle gümüş telle desenler işlenirmiş.

Gerek Tophaneli üstatlar, gerek İstanbul'un muhtelif semtlerindeki dükkanlarda lülecilikle uğraşanlar ve taşralarda, keramik lüleler yapanlar, kendi zamanlarında "Lüleci Hüsnü, "Babalık", "Ahmed Ağa", "Hikmetı", "Fatin Kıyas", "Latif"... gibi, adları ya da mahlaslanyla ünlendiklerinden, çok zarif birer sanat objesi olan lülelerle, fincan ve hokkalara da salt adlannı içeren mühürler basmışlardır. Kimi Tophane işi veya başka lülelerde "İstanbul-Hasan 1258", "İstanbul Dede 1302", "Rusçuk", "Aziziye", "Hürriyet" vb sözcükler okunduğu gibi, kimilerinde de figürlü mühürler, Fransızca ibareler -örneğin "Salih Constan- tinople"-, hatta "İstanbul'da Alacahamam'da Lüleci Hamdi Efendi numara 56" gibi adres içeren mühürler de kullanıldığı saptanmıştır. Topkapı Sarayı Müzesindeki lüle koleksiyonunda Nedret Bayraktar'ın okuduğu bir lüle mühüründeki :  


Yazarın Diğer Yazıları