ÇANAKKALE GEÇİLDİ Mİ?

Çanakkale Savaşı, batılı ülkelerin oluşturduğu itilafa karşı Osmanlı Devleti'nin savunmada olduğu bir savaşın adıdır. Osmanlı Devleti'nin Çanakkale Savaşında bütün bir millet olarak destan yazdığı savaştır.

3 Kasım 1914 yılı-18 Mart 1915 yılı tarihleri arasında deniz savaşları olarak yapılmış, 25 Nisan 1915-9 Ocak 1916 tarihleri arasında ise Gelibolu yarımadasında kara savaşları olarak yapılmıştır.

 

İtilaf devletleri, bu savaşta Çanakkale Boğazını ve İstanbul'u ele geçirmeyi amaçlamışlardır. Eğer Çanakkale Boğazı'nın İtilaf Devletleri'ne geçmiş olsaydı Rusya'ya her türlü desteği kolaylıkla sağlayabileceklerdi. Bunun için ilk olarak Çanakkale Boğazı'na 1915 yılı Şubat ayında saldırılar başlamıştı. 18 Mart 1915 tarihinde ise en güçlü saldırı yapılmıştır. Bu saldırılara karşı Osmanlı Ordusu'nun savaş stratejisi olarak boğaza döşediği mayınlar ile düşman donanmasında ağır kayıplar vermesini sağlamıştır.

 

Donanma için büyük öneme sahil olan Nusret Mayın Gemisi'nin batırılması ile itilaf Devletleri birlikleri bozguna uğratılmış ve deniz saldırısından vazgeçmek zorunda bırakılmışlardır. 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'nda kara çıkartması yaparak saldırıya devam etmişlerdir.

Ancak Osmanlı ordusu ile birlikte Türk milletinin büyük mücadelesi sonucunda büyük bir mağlubiyete düşmüşlerdir. Toplamda üç defa kara çıkartması yapan itilaf devletleri üçüncü yenilgi sonrasında 1916 yılı aralık ayında Gelibolu Yarımadası'ndan çekilmek zorunda kalmışlardır. Zorlu bir savaş olan Çanakkale Savaşı Türk tarihinde destan olarak nitelendirilir. Güçlü bir donanmaya sahip olan itilaf devletlerine karşı daha zayıf bir ordu ile çok büyük bir zafer elde edildiğinden Türk milletinin kazandığı zafer olarak tarihe geçmiştir.

 

Kısaca özetlemeye çalıştığım Çanakkale Zaferi'nin hikâyesi özünde bizlere şehitlik ve şehadet kavramını hatırlatır. Bu kavramın bizim tarihi serüvenimizdeki yerine ve önemine işaret eder. Ancak ne var ki modern popüler kültür pek çok değerler dünyamıza ait kavramlarda olduğu gibi şehitlik ve şehadet kavramı üzerinde de büyük bir dezenformasyon oluşturmuştur. Bizler iman esaslarının birinci maddesi şehadet olan bir dinin mensuplarıyız. Allah'ın varlığına, birliğine ve Hz. Rasulullah'ın O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederek İslam kimliği taşırız. Şehadet ederken aslında aklen, ruhen tüm varlığımızla bu hakikatin şahitleri olduğumuzu iddia ederiz. Bu iddianın delillerini ortaya koymakla sorumluyuz. Kişi iddiasıyla sorumludur. İddiasını delillendirmek zorundadır. Şehitlik bu iddianın en üst perdeden delillendirilmesi anlamını taşır. İbadetlerimiz, ahlakımız sözlerimiz bu iddiamızın ne kadar arkasında olduğumuzun, şahitlik iddiamızın ne kadar muteber olduğunun kanıtları niteliğindedir. Dolayısıyla şehit haberleri bizleri üzüntüye değil onore etmeye yönelik bir müjde niteliğinde anlaşılmalı ve anlatılmalıdır.

 

Bilge komutan Aliya İzzet Begoviç, "Savaş cephede yenilince değil düşmana benzeyince kaybedilir.”  Diyerek bugün modern Batılı kültürün adeta bizler üzerindeki oluşturduğu yozlaşma ve kültürel kirlenmeye dikkatleri çekmektedir. Bizim bir Çanakkale zaferimiz vardır. Düşman ordusunu-özellikle İngiltere'yi denize döktüğümüz destansı zafer. Çanakkale Savaşı, Müslümanların inançlarını korumak için verdiği mücadeledir. Çanakkale Savaşı, kâfirlerin topraklarımıza girip kâfirlik yapmalarını engellemek için verdiğimiz bir mücadeledir. Çanakkale Savaşı; namazla, tekbirlerle, Kur'an'la verilen mücadelenin adıdır.

Çanakkale Savaşı, Müslümanların "Biz daha bitmedik. İman varsa imkân da var” sloganını Batının kokuşmuş, materyalist, seküler zihniyetine haykırmaktır.

 

I. Dünya Savaşı'ndan sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi kurulmuş yeni bir devlet oluşmuştu. Meclis dualarla, Kur'an'la, tekbirlerle, namazlarla, hatimlerle açılmıştı. Kelime-i Tevhid bayrağı ile tekbirler getiriliyordu. Bu gün ise o bayrağa "irtica” deniliyor. Meclisin içinde kürsünün arkasında "Ve emruhum şura beynehum” (onların işleri aralarında şura istişare iledir.-Şura 38) ayeti yazılıydı. Ayrıca dönemin İzmir Milletvekili Mahmut Esat Bozkurt diyor ki: "Mecliste müezzin beş vakit ezan okur, imam cemaate namaz kıldırırdı…”Evet gördüğünüz gibi yeni kurulan mecliste ve devlette din konusunda ne kadar hassas olduğu görülüyor. Zaten Çanakkale zaferi de bu ruhla kazanılmıştı. Devleti ve meclisi de bu ruh inşa ediyordu.

Bugün içerisinde bulunduğumuz seküler – laik devlet ve toplum yaşantısı ile Çanakkale'de bizleri zafere taşıyan ruhu karşılaştırdığımız zaman ortaya çarpıcı bir gerçek çıkmaktadır. Dün Çanakkale'yi geçemeyen küfür milletleri bugün milletimizin ve devletimizin sinesine bir kanserli oluşum misali çöreklenmiş durumdadır.

 

 


Yazarın Diğer Yazıları