EYYAM-I BAHUR

Değerli Yeni Konya okurları, kısa bir süre önce başladığımız haftalık köşe yazılarımızda mesleki birikimimizi ve edindiğimiz hayat tecrübelerini sade bir dille sizlere sunmayı hedefledik. Ayrıca kimi zaman güncel konulardaki fikirlerimizi sizlerle paylaşarak bir çeşnilik oluşturmanın güzel olacağını düşünüyorum. Bugün son günlerde tüm yurtta bunaltıcı etkisini sürdüren ve yavaş yavaş azalmakta olan sıcaklar üzerine bir şeyler ifade etmek istiyorum.

Öncelikle Arapça orijinli "Eyyam” ve "Bahur” kelimelerinin Farsça terkip usulüne uygun olarak bir araya getirilen Eski Türkçe (Osmanlıca) kulağa hoş gelen "Eyyam-ı Bahur” ifadesinin anlamını verelim. "Eyyam”, gün anlamında "yevm” kelimesinin çoğulu olup karşılığı günlerdir. "Bahur” ise sıcak, Tütsü, sıcak bastırdığında topraktan çıkan buhar anlamlarına gelir.

Bugün kültürel boyutta ve sınırlı seviyede etkili olan yıldız falı gibi gelenekler, Orta Çağ öncesi dönemden başlayarak Yakın Çağ'a kadar pek çok insan -hatta devlet- için gündelik hayatın bir parçasıydı. Romalılar, Sirius yıldızıyla sıcak havaları ilişkilendiriyorlardı. Sirius'un içinde bulunduğu Büyük Köpek Takımyıldızı'ndan dolayı da Sirius'a da Köpek Yıldızı diyorlardı. Sirius yaz aylarında Güneş ile birlikte doğar ve batar. Özellikle 23 Temmuz'da Güneş'le kavuşumdaydı ve yıldız çok parlak olduğundan, eski Romalılar onun aslında ısı yaydığına ve Güneş'in sıcaklığına katkıda bulunduğuna, bu da uzun süren boğucu havanın nedeni olduğuna inanıyorlardı. Sirius'un görüldüğü tarihlerde kahverengi köpekleri kurban ederek Sirius'u hoşnut etmeye çalışırlardı. Bu zaman dilimini "diēs caniculārēs” veya "köpek günleri” olarak adlandırdılar.

Antik Roma kültüründe eyyamıbahur günleri 24 Temmuz-24 Ağustos günleri olarak kabul edilirdi. Bu tarihler Alman, Fransız ve İtalyan kültürlerinde geçerlidir. Türk kültüründe bu tarih temmuz sonuyla ağustos ortaları arasındaki günler olarak kabul edilmektedir. Dünyada her iki yarımkürede de yaşanır. Bizim de içinde olduğumuz Kuzey yarımkürede, temmuz ve eylül arasında; Güney yarımkürede ise ocak ve mart arasında yaşanıyor.

İngilizlerin Dogdays veya Almanların Hundstage olarak adlandırdığı günlere, yıldızlardan uzak ve Şarki bir tanımlama ile eyyam-ı bahur dendi.

Bu tabir yeni bir tabir değildir. Geçmiş tarihi kayıtlara baktığımızda bu tabirin yıllar önce de kullanıldığını görmekteyiz. Akdeniz ve Ege'deki Osmanlı vilayet salnamelerinde Örneğin Salname-i Vilayet-i Aydın'ın (Aydın Vilayet Yıllığı) 7-10'uncu sayfalarına göz gezdirdiğimizde "Evvel-i Eyyâm-ı Bahûr (aşırı sıcak günlerin öncesi)" ve "Âhir-i Eyyâm-ı Bahûr (aşırı sıcak günlerin sonrası)" gibi ifadelerle karşılaşmaktayız.

Bu tür aşırı sıcaklar ülkemizde çokça görülmediği için toplumumuz biraz yadırgadı. Ancak Ekvator'a yakın bölgede yer alan Mısır ve Suudi Arabistan'da bir süre kalan birisi olarak bu denli aşırı sıcakların yabancısı değilim. Kış mevsiminin neredeyse hiç yaşanmadığı bu bölgelerde yaz çok sıcak ve bunaltıcı geçmektedir. Klimasız bir evde oturmak neredeyse mümkün değildir. Biz Türkler olarak bulunduğumuz coğrafyadan dolayı Allah'a ne kadar şükretsek azdır. Ülkemizin yukarısında bulunan Kuzey Avrupa ve Kuzey Asya ülkeleri genelde soğuk ve güneşsiz bir iklime sahiptir. Ülkemizin aşağısında yer alan Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde ise aşırı sıcakların hâkim olduğu neredeyse güneşsiz bir gün geçmeyen bir iklim hâkimdir. Böylesine güzel bir ülkenin kıymeti ancak belirttiğim coğrafya görüldükten sonra daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum. Rabbim hep bu güzel ülkede yaşamayı nasip etsin.

Belki farklı bir yorum olacak bir başka bakış açımı da ifade etmek istiyorum. Dünya üzerinde yaşayanların kendi elleriyle katkı sundukları ve "küresel ısınma” olarak ifade edilen bu tablonun, Dünyanın sonunun geldiğine dair bir işaret midir? Adım adım yaklaştığımız Kıyamet öncesi bir tabloyu mu yaşıyoruz? Dünyanın gittikçe ısınmasını kâinatın sahibinin takdir ettiği kıyamet alametlerinden sayabilir miyiz? Bu konuyu gelecek yazımızda ele alalım inşallah. Kalın sağlıcakla.

 

 


Yazarın Diğer Yazıları