ŞAİRLERİN GÖZÜNDE KIŞ MEVSİMİ

Kıştan, kışın soğuğundan ve sosyal hayata etkilerinden bahseden şiirler genellikle "der vasf-ı şitâ, kasîde-i şitâiyye der hakk-ı ...” gibi başlıklar taşıdığından şitâiyye olarak anılmıştır. Bu tür şiirler bilhassa XVI. yüzyıldan itibaren yaygınlık kazanmış, özellikle ramazan veya bayramların kışa rastladığı yıllarda şairlerin itibar ettiği manzumeler arasına girmiştir.

Zemîne bâd-ı hevâdan çok akçe düşdi yine

Pür itdi dâmen-i sahrâyı toldı ceyb-i cibâl

(Bâkî)

(Yine bâd-ı havadan yeryüzüne çok akçe düştü; akçeler, ovanın eteklerini ve dağların ceplerini doldurdu.)

Kış mevsimi Divan şairleri için yaşadıkları dönem itibarıyla da farklı değerlendirilmiştir. 16. asır, Osmanlının her bakımdan zirvede olduğu bir zamandır. Zamanın sultan-ı şuarası (şairler sultanı) Bâkî, Osmanlı Devletine çeşitli ülkelerden gelen vergileri, hediyeleri kastediyordu bu sonbahar tasvirinin derununda. Kışı tasvir ederken de benzer bir teşbihe başvuruyor:

Zemîne bâd-ı hevâdan çok akçe düşdi yine

Pür itdi dâmen-i sahrâyı toldı ceyb-i cibâl

Yine bâd-ı havadan yeryüzüne çok akçe düştü; ovanın eteklerini ve dağların ceplerini doldurdu.

Kar yağışı o denli şiddetlidir ki gökten inen kar taneleri ile göz gözü görmemektedir. Yağan karla ovanın etekleri, dağların cepleri/gedikleri tamamen dolmuştur.

Bâd-ı hevâ; hem havadan/gökyüzünden hem de bedavadan anlamında. Akçe kelimesi ile hem gümüş hem de kar taneleri kastedilmiştir.

Dâmen-i sahra; ova eteği anlamına geldiği gibi devlet hazinesi anlamında kullanılmış ve dağ heybeti taşıyan Osmanlı Devleti de dağa benzetilmiştir.

Dağın gedik kalan kısımları cebe benzetilmiş. Buralar dahi karla dolmuş yani gümüş akçelerle zenginliğine zenginlik katılmıştır.

Bâkî, bize kıştan haber verirken, Osmanlı devletinin tarihinden kayıtlar düşmeyi de ihmal etmemiştir.

Gerçek sanatkâr için olaylar, mekânlar ve zamanlar normal değildir. Onların bakış açılarında farklılık ve estetik değer daima ön planda olmuştur. Hele Divan şairleri için bu durum daha da farklıdır. Onlar yazdıkları bir beyte, bir mısraa aynı zamanda şifre bilgiler de eklemeyi asla ihmal etmemişlerdir.

Şitaiyye. Kış nağmeleri. Kışa övgü şiirleri. Ama Cenap Şehabettin ondan şikâyetçidir. Ama benzetme müthiş: Karın uçuşu ve eşini kaybeden kuşun uçuşu.

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,

Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar

Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;

Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! –

Son kalan mâi tüyleri kovalar

Karlar

Ki havada uçar uçar ağlar.

Kış soğuktur; adıyla, hissedilmesiyle. Kış ile beraberliği, zaman aynılığı olan kar ise kış kadar soğuk, ürpertici değildir.

Kar, beyazlığın; kar, temizliğin timsali. Kar için "ak” değil "beyaz” renk ismi kullanılır. Süt için "beyaz” değil "ak” kelimesi kullanılır.

Alnımızın temizliği için "ak” der, "beyaz” demeyiz. Genel anlamda "ak” hem renk hem de temizlik, paklık anlamında kullanılır. Kar da öyledir. O, temizliğin, beyazlığın sembolüdür. Ama rengi "ak” değil "beyaz”dır.

Hayatın kendi şartlarını, kendi içinde değerlendirmek, düşünmek gerekir. Kışın şartlarını Anadolu coğrafyasının değişik bölgelerine göre düşünmeliyiz. ”Yağmur duasına Batı Anadolu'da çıkılabilir ama kar duası olmaz. Doğu ve İç Anadolu'da hem yağmur hem kar duasına çıkılabilir.

Karın temizleyici özelliği ile ve soğukla kırılan hastalık yapan mikroplar da yok olur. Karın temizleyici özelliği ile toprak temizlenir. Toprağın zararlı maddeleri iner gider aşağılara doğru. Toprağı suya gark eder onu suya doyurur. Çok karlı geçen kışın arkasından toprak su fışkırır. Kaynaklar daha yoğun ve uzun süre akar. Bu yüzden kar berekettir.

Azer Yaran şöyle diyor:

Kar fazlalıkları gideriyor, bütünlüyor noksanlıkları;

Kar ağrıları dindiriyor, ülke uyuyor kardan bir yorganda

Pürüzsüz--teline dokunamazsınız!


Yazarın Diğer Yazıları