ESKİMİŞ VE ESKİMEYE BAŞLAMIŞ MESLEKLER

Bunlardan birisini Topkapı Sarayına, diğerini 1920'lerde başka birisine satmıştım. Diğer sekizini görmedim. Benim sattıklarım altlarında rehavileri olan masa saatleri idi. Avrupa saatlerine asla benzemiyordu. Daha sonra Dede bu saatleri beğenmemiş, yeni bir orijinal saat yapmaya muvaffak olmuştur. Üzerindeki (Muvakkit-i cennetmekan Sultan Mahmud Han Ahmed Efiakı el-Mevlevî) ibaresinden, II. Mahmud'un vefatından (1839) sonra yapıldığı anlaşılan bu harikulade saat, müze için mühimce bir para ile benden satın alınmıştır. Dolmabahçe salonundaki büyük kule şeklindeki saatin küçüğüdür. Başta dört cepheli, yani bir kürenin dört tarafında dört saat, ortasında bir saat ve daha altında bir de tıb saniyesi görülmektedir. Küredeki makinelerde kuvvetli çelik zenbereklere bağlı olan bu saatin, nadide çarkları ve bir de güzel ya- kutu vardı. Rakkası ise Avrupalıların görüp de taklit ettikleri muhakkak olan görülmemiş, zarif bir tarzda düyek (yani iki-bir vuruş temposuna göre) ayar edilmiş ve Mevlevılerin ism-i Celal çekmesi tarzında 'Allah Allah' der gibi ses verirdi. Gerek Efiakı Dede Asitane' yazılı olan minesi, gerek bütün çark ve makine aksamı, gerekse fevkalade zarif ve kuvvetli civa yaldızı ile altınlaştırılmış olan harici kısımları, Dede merhumun parlak zekası ve kudretli elinin eseridir. Bu saatin 1870 Paris Sergisinde teşhir edilmiş olduğu Topkapı Sarayı'nda bulunan 'Eflakî Dede'nin nev-icad sa'ati Paris'te sergide teşhir edilmişdir" diye yazılı bir vesikadan anlaşılmaktadır. Ustadın Sultan Mecid'in emriyle İngiltere'ye seyahat edip oradan saatçi aletleri aldığı da muhakkak ise de Bireke fabrikası her nedense böyle bir adamın fabrikalarında çalıştığı rivayetini tekzip etmeketedir.Buna herhalde Dede'nin başka bir adla çalışmış olması amil olmalıdır. Türk ruhu ve zevk-i selimiyle yaratılan bu saat harikulade değerli ve Dede merhumun en mükemmel eseridir. Dolmabahçe Saray salonunun içerisindeki gayet büyük, kule şeklindeki saat de Dede'nindir. Kendisi muvakkit olduğundan meşhur sadrazam Fuad Paşanın konağına gider ve saatlerini ayar edermiş. Bunu takdir ile seyreden Fuad Paşa merhum da : 

 

Parmağıyla döndürür saati Eflakî Dede 

Dindirir hem bindirir mikati Eflak Dede 

 

Diye latifeler yaparmış. Dede merhum 1876'da Cağaloğlu'nda ishakağa Çeşmesindeki hanesinde vefat etmiştir. 

 

Gerek Mustafa Aksarayî'nın ve gerek diğer üstadların hizmetleri de cidden iftihar vesilesidir. Bunlardan başka daha bazı cep saatleri de elime geçmişse de bunları yapanlar, Belçika'nın'çarkını, Fransa'nın'yelkovanını, ingiliz rakkasını bir araya getirerek del me takma denilen şekilde birşeyler vücuda getirmişler ve içerisine bir de 'Amel-i filan' yazarak işi olmuş bitmiş sanmışlar. Bunlardan bir tanesinin kapağındaki: 

 

 

Deme san-kim Kirkor ahbar zenaatden ne kapdı 

Asvasın yarımı ile hıp dişe saat yapdı 

 

Beyti çok hoşuma gitmişdi. 1279 (1852) tarihli bir saati yapan el-Hac Mustafa Refik Hakkında, bu kadar yakın bir zamanda yaşamış olduğu halde bir tercüme-i hal bulmaya muvaffak olamayışım, sanat tarihimiz için bir boşluktur. Çünkü bu da üstadane yapılmış bir saattir. Bunlardan başka değerli saatçi Şemim'in yaptığı saatler de oldukça kıymetlidir." 

(N.Rüştü Büngül, Eski Eserler Ansiklopedisi'nden C.II.. 5.44-50)


Yazarın Diğer Yazıları