ŞEHR-İ HİCAZIN HAREM İKLİMİ

Dünya ile ilgili bir faydayı ıskaladığımız, maddi anlamda kayıp yaşadığımız bir husus için üzüldüğümüz kadar, Efendimizin ruhunu rencide edici şeyler karşısında ızdırap duymamak ne büyük bir felakettir. Efendimize gerçek bağlılık; canı, ciğeri iki oğlunu kaybettiği anda Sümeyra (r. anhâ) gibi "Resûlullah nerede?” diyebilmekten geçmektedir/geçmelidir.

Bugünlerde, bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen Efendimizi tüm insanlığa anlatmaya ne kadar çok ihtiyacımız var. İşte bu çalışmada, 1400 yıl öteden bizlere gülümseyerek Peygamber sevgisinin her şeye nasıl tercih edildiğinin bazı örneklerini sunan Efendimizin güzide ashabının hayatlarından, tarihten günümüze gelinceye kadar hemen her kesimden insanın O'nun sevgisiyle nasıl dolduklarının, Efendimize duyduğu hasretten ciğerinin kebap olduğunu, gönlünün tutuştuğunu ve yandığını söyleyenlerin ibretlik hatıralarını yâd edeceğiz. 

Efendimize olan sevgiyi anlatmanın mümkün olmadığının idrakinde olarak, 'karınca kararınca' deyip yola çıktığımızı O'nun şefaatine nail olma arzusu ile ifade etmek isterim.

İnsanlığın iftihar Tablosu'nun doğumu, topyekun insanlığın da yeniden doğumu sayılır. O'nun dünyayı şereflendireceği güne kadar akın karadan, gecenin gündüzden, gülün de dikenden farkı yoktu; dünya adeta umumi bir mâtemhâne, varlık da tıpkı bir kaostu... O'nun eşyanın yüzüne çaldığı nur sayesinde, zulmet ziyadan ayrıldı, geceler gündüze kalboldu; kainat kelime kelime; cümle cümle, fasıl fasıl okunur bir kitap haline geldi… ve her şey adeta yeniden dirildi ve gerçek değerini buldu. 

Evet, O'nun yeryüzünü şereflendirmesi; kâinat çapında bir vak'a ve yer-gök adına en büyük bit hadise olduğu gibi, aynı zamanda insanlığın da yeniden dirilişi sayılır. O, elindeki, cihanları aydınlatan, o nurefşân mesajıyla, dünyayı yeniden göklere göre tanzim edeceği, varlığın perde arkası hakikatlerine tercüman olacağı, eşya ve hadiselere yeni tefsir ve yeni yorumlar getireceği güne kadar varlık bütünüyle manasız, ruhsuz, birbirinden kopuk ve birbirine yabancı gibiydi; cansızlar adeta, abesler resmi geçidinde birer figür, canlılar "natürel seleksiyon"un dişleri arasında ve her gün başka bir ölüm ağında... Bu kara yalnızlıkta insanlar ise, her an başka bir ayrılıkla inleyen birer yetim, birer mazlum, birer mağdur vaziyetindeydi. O'nun neşrettiği nûr sayesinde birden bire karanlıkların büyüsü bozuldu, şeytanlar bozguna uğradı ve dalaletler gidip gayyayı boyladı... eşyanın mahiyeti değişti; tahripler tamire dönüştü, inkırazlar da onarım hazırlığı şekline girdi.. dünya üzerindeki konup-göçmeler, gelip-gitmeler birer resmi geçit halini aldı; doğumlar birer toy-düğün, ölümler de birer "şeb-i arûs" oldu. 

O olmasaydı, ne ruhumuzdaki bu derinlikleri kavrayabilir ne de kabirden geçip sonsuzluğa uzayan bu yolu ve bu yolculuğu bu kadar şirin görebilirdik. Gönüllerimize aşk u heyecan salan O, gözlerimize ışıklar çalan O ve bizleri ebedler ülkesine seyahate hazırlayan da yine O'dur. 

O, bu uzun ve sırlı yolculukta bulunduğumuz sahil itibariyle, bizim için bir kaptan ve rehnümâ, varacağımız alem itibariyle de bir mihmandar ve şefaatçi ise, bizim de O'na karşı bir kısım sorumluluklarımız vardır ve bu mevzuda lakayd kalmamız da mümkün değildir. Ama, ne gariptir ki, bizler asırlardan beri bu ışık insan ve O'nun nurlu mesajına karşı hep lakayd kalmışızdır... lakayd kalmak bir yara çok defa saygısız davranmışızdır...

Vâkıâ, dar bir dairede ve belli ölçüler içinde, merasim türünden bir mevlit, birkaç paket şeker ve birkaç şişe gül lapla... bazen de birkaç ses sanatkarı ve birkaç ilahici ile veladeti tes'id etmeye, O'nunla irtibatımızı ortaya koymaya çalışmışızdır; ama, bunlar kat'iyyen O'nun büyüklüğüyle orantılı olmamıştır; orantılı olmak şöyle dursun, O'nun kapıkullarına gösterilen saygı ve ihtiram seviyesine bile ulaşılamamıştır. Hele Hz. Mesih'in doğum günü veya şöyle-böyle O'nunla alakalı gösterilen noel, paskalya ve daha başka yortu ve karnavallar seviyesinde bir neş'e ve cûşişin yaşanması kat'iyyen söz konusu olmamıştır...

Bu mevzûda yapılması teklif edilen şeylerin "ef'al-i mükellefin” arasında yeri olmadığı muhakkak; kimse de böyle bir iddiada bulunamaz. Ancak, acaba bu Kutlu Doğumlu O'nun nûrefşan mesajı adına daha derince, daha içten ve daha ciddi olarak değerlendiremez miyiz? 


Yazarın Diğer Yazıları