İSLÂM'DA ORUÇ İBÂDETİ (3)

Bir gün Peygamber (a.s.)'e Mekke'nin fethinden sonra Benî Temîm kabilesi elçilerinden ve onların reislerin den, Akra' b. Hâbis isimli bir zât Nebî (a.s.)'a geliyor. Bakıyor ki, Rasûlüllâh'ın yanında torun, Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan'ı bu zatın yanında severek öpüyor. Bunu gören Akra' diyor ki: Benim tam on çocuğum var, ben bunlardan hiç birisini şimdiye kadar böyle sevip öpmedim. Bunun üzerine Efendimiz: ”Merhamet etme yene merhamet edilmez.” buyurdular. (Buhârî, Edeb, 18, hadis, 5997; Müslim,  Fedâil, 15, (4/1808-9, hadis, 2318) Ebû Hüreyre). Diğer bir hadiste: ”Siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, gökteki (melek)ler de size merhamet etsinler.” dediler. (Ebû Dâvûd, Edeb, 66, h. 4941; Tirmizî, Birr, 16, h. 1924; Müsned, 2/160; Beğavî, 3/368, h. 3866, Abdullah b. Amr b. el-Âs'dan)
10-Oruç, insanın kalbinin incelmesine, rikkatleşmesine ve yufkalaşmasına sebep olur. Zira Allah ka tın da insanların en makbul olanları gözü yaşlı, yaratıklara kalbinde şefkat ve merhamet duygusu besleyen insan lardır. Allah'ın kullarına kalbinde şefkat ve merhamet duyguları kalmayan, kalpleri taş gibi ve hatta taştan da katı olan, vicdansız, merhametsiz kimseler şakidirler, Yani cehenneme girmeye azmeden kimselerdir. Kalple rinin katılaşıp da şefkat, merhamet ve vicdanlı olmaktan uzaklaşmaları, haram lokma ile beslenmeleri, nimete karşı şımarıklık, nankörlük etmeleri, Allah ve kul haklarına hiçe saymaları nedeniyledir. Bu gerçeği Nebî (a.s.): “(Allah'ın) rahmeti, ancak şakîden çıkarılarak alınır.” buyuruyor. (Ebû Dâvûd, Edeb, 66,(4942); Tir mizî, Birr, 16, (1923), Ebû Hüreyre'den)  
11-Oruç, İnsanı Allah'a Yaklaştırır: Bize otuz gece ibadet etmesi için Mûsâ ile sözleştik ve otuz gece geç tikten sonra ona on gece daha ilave ettik. Böylece ibadet kırk gecede tamamlandı. Zemahşerî el-Hârizmî (ö. 538/1144) “el-Keşşâf” isimli Tefsirinin (A'râf sûresi, 142-143. âyetini izah ederken) şöyle der: Rivayet edildi ğine göre Hz. Mûsâ (a.s.) Mısır'da iken İsrâil oğullarına eğer Allah düşmanlarını helâk ederse, onlara Allah katından neyi yapacaklarını ve neyi yapmayacaklarını açıklayacak bir kitap getireceğini söz verdi. Fira vun he lâk olunca Hz. Mûsâ, Allah'tan bu kitabı istedi. Allah ona zilkâde ayında otuz gün oruç tutmasını em retti. Bu otuz günü tamamlayınca ağzının değişen kokusundan hoşlanmayarak misvak kullandı. Bunun üzeri ne Allah ona şöyle vah yetti: Bilmiyor musun ki benim katımda oruçlunun ağzının kokusu misk kokusundan daha gü zeldir? Bundan sonra Yüce Allah, Hz. Mûsâ'ya o rucuna zilhicce ayından on gün daha ilave etmesini emretti. (Tefsiru'l-Keşşâf, 2/151; M. Ali es-Sâbûnî, Safvetü'-Tefâsir, Beyrut, 2004; 1/399-400; Terc. 2/350; M. Asım Köksal, Peygam berler Tarihi, 2/69-74).
Gerek Cenâb-ı Hak'la konuşmak, gerekse O'ndan vahiy ve kitap almaya layık olmak için önce 30 gün, sonra da 10 gün Mûsâ (a.s.)'a oruç tutması emrediliyor. Bundan da anlaşılacağına üzere her ibadetin Allah katında ayrı bir kıymeti ve değeri bulunmaktadır.
ORUCUN TIBBÎ YÖNDEN FAYDALARI:
Rasûlüllah (s.a.v.)'ın oruçla ilgili hadislerinden:
“Oruç bağırsakları inceltir, şişmanlığı da giderir. (Câmiussağîr, 2/42; Feyzu'l-Kadîr, 4/243).
“Sizlere oruç tutmanızı tavsiye ederim. Çünkü oruç cinsel istek ve arzuyu zayıflatır, damarlardaki kanı da azaltır.” (Câmiussağîr, 2/53; Feyzu'l-Kadîr, 4/433; Kenzü'l-Ummâl, 8/ 23610)
Cihad ediniz ki ganimet elde edesiniz. Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız. (Ticârî) yolculuklar yapı nız ki zengin olasınız!” (Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, Müsned, 9/218).
Sahâbden Osman İbni Maz'un (r.a.) Peygamberimizin (a.s.)'a: -Ey Allah'ın Rasûlü! bekâr yaşamak bana çok zor geliyor, nefsimin fenalığından korkuyorum. Hadımlaşmak için bana izin verir misin?” diye izin istedi.  Peygamber (a.s.): “Hadımlaşan veya hadımlaştıran bizden değildir. Fakat oruç tut ve vücudundaki saçları (kılları) çoğalt!” buyurdu. (Câmiussağîr, 2/116;  Feyzu'l-Kadîr, 5/386; Kenzü'l-Ummâl, 16/45569, 44416)
Hadımlaştırılmak: Yumurtaları çıkararak iğdiş etmek, enemek, kısırlaştırmak. (D. Mehmet Doğan, Büyük Tür kçe Sözlük, s. 447, 1996, Yeni Şafak Yay.)
“Ey Osman! İslâm'da ruhbanlar gibi bekâr yaşamak yoktur.” Buyurmuştur. (Müsned, 1/312; Münâvî, Künû zü'l-Hakâik, 2/206)
Bu ruhbanlığı Hıristiyanlarken dileri uydurup ortaya koymuşlardır. Yüce Mevlâ onlara farz kılmamıştı. Fakat kendilerinin de buna riayet edemedikleri Kur'an-ı Kerîm'in Hadîd  (57. sûre) Sûresi, 27. âyetinde bildirilmiş tir (bak.: s. 541)
Cenâb-ı Zü'l-Celâl hepimizin günahlarını afv ve mağfiret eylesin. Bu mübârek ayın bereketinden, feyzinden ve nurundan bütün mü'minlerin istifade etmelerini, bayrama günahlarımızdan kurtularak çıkmamızı nasip eylesin!. Âmîn: (Allah duamızı kabul etsin!).

 


Yazarın Diğer Yazıları