MUSİBETLERİN VE FİTNELERİN SEBEBİ

İstanbul, Manisa, Elazığ ve Malatya depremlerini arka arkaya yaşadık, çevrede küçük küçük sallanmalar, artçı sarsıntılar devam ediyor. Bu son yaşadığımız depremlerde devlet ve millet olarak iyi bir imtihan verdik, depremzedelere daha ilk saatte koşabildik ve yaralarını daha erken sardık ve şu kış gününde aç ve açıkta bırakmadık. 6.8'lik son Elazığ -Malaya depreminde depremin şiddetine oranla eski depremlere göre daha az kaybımız oldu, kırk civarında insanımızı kaybettik. Bunun sebebi; 1999 Gölcük depreminden itibaren aldığımız tedbirler, yaptığımız sağlam yapılar, oluşturduğumuz AFAD gibi yardım ve kurtarma ekiplerimiz. Devletimiz tüm organlarıyla, özellikle üç bakanıyla bir haftadır Elazığ ve Malatya'da. Ağır hasarlı binaları yıkıyor, yardımlar koordine ediyor, yeni yapılacak binaların planlarını-projelerini yapıyor.

Biz sallanırken, Çin'de de bir hastalık yani korone virüsü ortaya çıktı, bütün dünya alarma geçti. Çin'deki insanların tamamı maskeyle dolaşıyor, daha bir hafta içinde binlerce insana bulaşan bu virüs, yüzlercesini de öldürdü. Bir ambulans uçak gönderdik, oradaki vatandaşlarımızı memleketimize getiriyoruz, bize de bulaşmaması için teyakkuzdayız, Sağlık Bakanlığı her tedbiri aldı. Bütün bu musibetlerin, hastalıkların, depremlerin maddi sebeplerini araştırıyoruz, bir daha yaşamamak için maddi tedbirler alıyor, konuşuyoruz. Maalesef bütün bu musibetlerin manevi sebeplerini konuşmuyoruz, düşünmüyoruz, araştırmıyoruz. Dünya'da hiçbir olay tesadüfle açıklanamaz, her olay ilahi bir planın sonucudur, sünnetullahtır. Ya uyarıdır, cezadır, ya da lütuftur. Bu dünya imtihan dünyasıdır, nimet de musibet de imtihan içindir.

Kur'an'a ve hadislere baktığımızda, bu musibet, fitne ve belaların sebebi, kendi ellerimizle kazandıklarımız, günahlarımız ve yaptığımız zulümler. İnsanlık tarihi boyunca Rabbimizin kullarını uyarması çok farklı şekillerde olmuştur. Örnek olarak, Nuh kavmini suda boğmuş, Lut kavmini taş yağmuruyla helak etmiş, Ad ve Semud kavimlerini soğuk bir rüzgarla ve sesle yerle bir etmiş, Medyen ve Eyke kavimlerini gökten inen ateşli bir bulutla yok etmiş, İsrail oğullarına zulmeden Firavun hanedanını denizde boğmuştur. Bütün bu kavimlerin ortak suçu; zulüm, şımarıklık ve ahlaksızlık. Lut kavmi livatacılık (oğlancılık) yapıyordu, Medyen ahalisi, ölçü ve tartıda hile yapıyordu, Ad ve Semud kavimleri israf ve isyan içindeydiler, peygamberleri saymadılar, Firavun kendini ilah yerine koydu, İsrail oğullarının oğlan çocuklarını öldürdü, soykırım yaptı, köle olarak kullandı. Rabbimiz bunları uyarmak için yağmur yerine kan yağdırdı, çekirge ve kurbağa musallat etti, yağmurlarını kesti, kıtlık verdi, ama anlamadılar, zulümlerine devam ettiler.

Özellikle hadis-i şeriflerden anlıyoruz ki, zina ve fuhşun yayıldığı, insanların zulüm gördüğü, zekatların verilmediği, kötülüklerin önlenmediği ve göz yumulduğu, hatta teşvik gördüğü bölgelerde başta hastalıklar yayılır, ölümler ve depremler çoğalır, yağmurlar kesilir, bereket azalır. Bakara Suresinin 155'inci ayetinde Rabbimiz, "Biz sizi, korkudan ve açlıktan bir şeyle, malları, canları ve ürünleri azaltarak imtihan ederiz. Mü'minlere müjdele!” Buyurur. Evet, bugün imtihandayız, ülke olarak deprem korkusu içindeyiz. Çünkü eski kavimler gibi şımardık, nankörlük diz boyu, şükretmedik, ahlaksızlık yaygın, aileler dağılıyor, kadınlar katlediliyor, eşler birbirine ihanet ediyor, edep ve haya duygularımız azaldı, utanmıyoruz, internet ortamında özelimiz, mahremiyetimiz kalmadı, birbirimize güvenmiyoruz, güven de vermiyoruz, kardeşlerimize sırt çeviriyoruz, hukukları gözetmiyoruz. Huzur evleri dolu, meyhaneler, hapishaneler, adliyeler dolu ama camiler boş, misafir odalarımız boş, sofralarımız boş.

Evet, Kur'an-ı Kerim'de, "Başınıza gelen musibetler ellerinizle kazandığınız yüzündendir. Allah çoğunu da affediyor” . "Başına bir iyilik gelirse Allah'tandır, bir musibet gelirse de nefsindendir” buyrulur. Enbiya Suresinin 35'inci ayetinde, "Sizi şer ile de hayır ile de imtihan ederiz, sonra bize döndürüleceksiniz” buyrulur. Bir kibar-ı kelamda da, "Başa bir şey gelmez Hak yazmayınca/ Kula bela gelmez kul azmayınca” denir.

Evet, musibetler ön uyarıcılardır. Bizi kendimize getirmek içindir. Aynı zamanda musibetler günahlarımızın keffaretidir, sabredersek bağışlanmamıza sebeptir. Ebu Hüreyre'den gelen bir rivayette Efendimiz, "Rabbim bir kimseye hayır dilerse ona musibet verir”. Bu yüzden en büyük işkenceleri, eziyetleri peygamberler ve veli kullar çekmiştir ve katlanmıştır.

Peygamberimiz, savaşta, Allah yolunda ölen ve öldürülenler dışında, "yangında yanarak, suda boğularak, yıkık ve göçük altında kalarak, karın ağrısı çekerek, bulaşıcı bir hastalığın pençesinde kıvranarak ve doğum yaparken ölenler de şehittir” buyurmuştur. O yüzden büyüklerimiz, "musibet münafık için ukubet (ceza), sabırlı mü'min için keffaret, şükreden mü'min için daha yüksek derece kazanmaktır” demişlerdir.

Doğrudur, musibetlerin maddi sebeplerini öncelikle tartışmalıyız, deprem için tedbirli olmalıyız, sağlam evler yapmalıyız, fay hatlarında yapıları daha az katlı yapmalıyız, sağlam ve taşlık zeminleri tercih etmeli, tarım arazilerini korumalıyız. Günlerdir bunları sayıyoruz, tartışıyoruz. Maalesef olanların manevi boyutunu, sebebini konuşmuyoruz. Hocalarımız çıkıp demeli: Manevi tedbirler de almalı, büyük günahlardan uzak durmalı, aile kurumunu yıkan günahları işlememeli, Rabbimizin istediği şekilde giyinmeli, yardımlaşmalı, zekatlarımızı tam vermeli ve zulüm altında kalan kardeşlerimize duyarsız kalmamalıyız. Evet, birileri bunları söylerse "sen kimi suçluyorsun, hangi devirde yaşıyorsun” diye bilimselciler bana kızacaklar. Aynı bilimselciler, aklı -bilimi tek ilah görenler, depremi bir dakika önce haber veremiyorlar. Evet, acizliğimizi itiraf etmeliyiz. Bir hoca çıkıp, "bu fitne ve belaların sebebi; günahlarımızdır, israfımızdır, şımarıklığımızdır, yanlış kadın-erkek ilişkileridir, yanlış yaşam tarzımızdır, mazlum ve zayıflara karşı duyarsızlığımız, bencilliğimiz, azgınlığımız, hırslarımızdır” demeli. Biliyorum, bu tür uyarılara birileri kapalı, birileri de öküz altında buzağı arar, her şeyi dine bağlamayın diye karşı çıkar.

İşte gördük, Çin'de küçük bir virüs yayıldı, tüm insanlık aciz kaldı, panikledi. Küçük bir sallantıda evlerimize giremez olduk. Rabbimiz, "Büyük azaptan yani ahiret azabından önce yakın azabı yani dünya azabını size tattırırız” buyurur. Bu dünyada hiçbir keder ve üzüntü sebepsiz değildir. Gerçek müminler her zaman kârdadır. Ya bunlardan ders alır günahlardan vazgeçeriz, ya sabreder ve şükrederiz, sevap ve derece kazanırız. Ders almazsak daha büyük imtihanlara tabi oluruz. Tefekkür, tezekkür ve dua zamanı: Rabbimiz, daha büyük sınamalar yapma, kaldıramayacağımız yükleri vurma, bizi nefsimize bırakma ve ibret alan kullarından eyle” diye dua edelim.

Yazarın Diğer Yazıları