ÜÇÜNCÜ İTTİFAK GELİYOR

Bu günlerde siyaset yine kaynamaya başladı. İki ittifakın iki büyük partisi birbirinden bir taş sökmek için "böl, parçala, yut” taktiğiyle hareket ediyor. Cumhur İttifakı, elindeki 50+1'i korumanın, Millet İttifakı 50+1'i bulmanın derdinde. Bakıyoruz, iki büyük parti kendi içlerinde birliği ve bütünlüğü sağlamak yerine karşı partiyi bölme ve küçültme yolunu tercih ediyor. Muhalefet, "Ben %50+1' alamadım, böyle giderse alamayacağım da, iktidar partisi de alamasın ve bölünsün” zihniyetinde. İktidar ise muhalefet karşısında zayıf düşmemek için kendisine destek veren ittifak ortağının bir dediğini iki etmemekte. Cumhur İttifakı şimdilik Sayın Erdoğan'ın ve Sayın Bahçeli'nin samimi gayretiyle uyumlu bir görüntü sergiliyor. Millet ittifakını oluşturanlar ise, tek başına %50+1 alma ihtimali olan ve on sekiz yıldır iktidarı vermeyen Sayın Erdoğan'ı yıkmak ve yıpratmak için her türlü hileyi- tuzağı kuruyor. Birbirlerine en uzak olan, asgari müşterekleri dahi olmayan partiler Erdoğan'ı yıkmak için bir araya geldiler, ittifak kurdular. Baktılar ki bu ittifak iktidar olmaya yetmedi, muhalefet partileri daha doğrusu millet ittifakı yapanlar, cumhur ittifakını bölmek için, Ak Parti içinden yeni partiler çıkarmak için kolları sıvadılar ve bunu başardılar. Onların da el vermesi ve dış güçlerin ışık yakmasıyla Davutoğlu ve Babacan Ak Parti'den ayrılarak Gelecek ve Deva partilerini kurdular. Bunun için CHP zil takıp oynadı, dün yerden yere vurduğu insanları bağrına bastı, Ak Partide bir gedik açmamın sevincini yaşadı, buradan bir iktidar devşirebilir miyiz ümidine kapıldı. Ataların "gülme komşuna gelir başına” dedikleri gibi, Ak Partinin başına gelenler bugün de CHP'nin başına geldi, geliyor. Önce Öztürk Yılmaz CHP'den ayrılıp parti kurmuştu, şimdi de Muharrem İnce parti kuruyor diye duyuyoruz. Bu iki insan da kırk yıllık CHP'li olmasına rağmen, genel başkan yardımcılıklarına ve grup başkan vekilliklerine kadar yükselmelerine rağmen CHP'den dışlandılar, horlandılar, liste dışı bırakıldılar, adeta "git, istemiyoruz” dediler. Onlar da onurlarını kurtarmak için karşılarına dikilmek ve parti kurmak zorunda kaldılar. AK Partiden ayrılan Babacan ve Davutoğlu böyle bir dışlanma yaşamadı, özellikle Babacan'a kimse git demedi. Davutoğlu ise partisini bir muhalefet gibi yerden yere vurdu ve kendisini kapı önünde buldu. Her ikisi de Muharrem İnce'nin sabrını ve vefasını gösteremediler. Sayın Erdoğan her ikisine de "gitmeyin, birlikte çalışalım” dedi ama dinlemediler. Yeniden cumhurbaşkanı ve bakan olma hırsıyla, FETÖ'den dolayı suçluluk kompleksiyle ve darbeci grubun da teşvikiyle gitmeyi ve yeni parti kurmayı yeğlediler. Dolayısıyla Muharrem İnce'nin gösterdiği vefa ve sabrı dava adamı bildiklerimizde göremedik. Sonunda samimi Ak Partililer tarafından "hain” damgasını yediler. Üzerlerine yapışan bu lekeyi asla temizleyemezler.

Millet İttifakı'nın içinde yaşananlar da hiç iyiye alamet değil. AK Partinin içinden yeni partilerin çıkmasına sevinenlerin sevinci kursaklarında kaldı, kendi kazdıkları kuyuya düştüler, AK Partinin ahına uğradılar. Anlaşılan Millet İttifakı bölünecek, yeni bir ittifak olarak "üçüncü ittifak” kurulacak. Bu İyi Partinin önderliğinde mi olur, Muharrem İnce'nin önderliğinde mi olur, şimdilik bilinmiyor.

Şu bir gerçek ki, soldan taş sökmek sağdan taş sökmekten daha zor. Yıllardır sol partilere oy verenler kovulsalar da, dışlansalar da partilerinden vazgeçmiyorlar. CHP, koalisyonlarla da olsun iktidara geldiği her dönemde bu ülkeyi krizlere sokmuş, yokluğa ve kıtlığa mahkum etmiş, yasaklar getirmiştir. Buna rağmen %25'lik oyları hiç kaybolmamıştır. Sağdaki partilerin biri kurulmuş biri yıkılmıştır. Sağdaki en eski parti yirmi yaşındadır. Muhafazakar ve dindar bildiklerimiz daha hırslı ve daha vefasız olabiliyor. Dün dava adamı bildiklerimiz koyun postuna bürünmüş kurt çıktılar. Ak Parti sayesinde cumhurbaşkanı, başbakan ve bakan olanlar, o koltuklar elden gider gitmez karşı cephede yer aldılar, utanmadan bu milletten oy istiyorlar. Bu millet derin ferasetiyle biliyor ki, Davutoğlu'nun da, Babacan'ın da, Gül'ün de davası sadece ikbal davasıdır. Bugüne kadar ikbal davası güdenlerin hiç birisinin ikbali ve istikbali olmamıştır. Vefada sefa vardır, vefasızlıkta cefa vardır.


Yazarın Diğer Yazıları