At İzinin İt İzine Karıştığı İsyan: 31 Mart Vakası

Bugün Rumi takvime göre 31 Mart Vakası’nın 107. sene-i  devriyesi . Ülkeyi bin bir zorluklar içerisinde, adeta kurtlar sofrasında, kurtlarla dans ederek tek başına yöneten Sultan Abdülhamit Han’ın devrilmesi ve Selanik’ e sürgüne yollanması ile neticelenen ve son yüz yıldır yaşadığımız emperyal saldırılara menşe olan meşhur 31 Mart vakası.
31 Mart Vakası’na ülkeyi hazırlayan bir yığın siyasi olayların en başında;  İttihat ve Terakki Partisi’nin ülkeyi esir alması, Sultan Abdülhamit Han ile uyum içinde çalışan Kamil Paşa Hükümetinin, İttihat ve Terakki yanlısı mebusların oyları ile güvensizlik oyu (adem-i itimat) alarak düşürülmesi ve yerine tamamen İttihat ve Terakki güdümündeki Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinin göreve getirilmesi, Taşkışla’da konuşlu bulunan 4. Avcı Taburu’nun sosyal haklarının kısıtlanması, İttihat ve Terakki yanlısı politikaların Ulu Hakan’ ı yok saymaya başlaması ve toplumun büyük kesiminde “dini hassasiyetleri ortadan kalkıyor” algısının oluşması gelse de, her zaman olduğu gibi olayların bir zahiri bir de batıni tarafı bulunduğu, bu görünen ve görünmeyen sebeplerin, bilmeden ve belki de istemeden aynı yola kanalize olması, o dönem İttihat ve Terakki yönetiminin haksız ve hukuksuz uygulamalarına başkaldırı mahiyetinde olan ve belki de başarılı olsaydı, tarihin bambaşka yazılacağı olaylara imkan verebilecek olan bir tarihi hadise ne yazık ki akamete uğradı. Sultan Abdülhamit Han tahttan indirildi, ülke İttihatçılara teslim edildi. İttihatçıların, Sultan Abdülhamit’ in tahttan indirildiği haberini Sultan’ a ulaştırmak üzere görevlendirdiği dört kişilik kurul içerisinde Ermeni ve Yahudi’lerin olması, aslında sadece Sultan’ a değil, Aziz Türk Milleti’ ne karşı verilen bir mesaj ve bir meydan okuma idi.
Sultan Abdülhamit Han’ın tahtından uzaklaştırılıp, adeta Dolmabahçe noteri gibi İttihatçıların her dediğini onaylayan Sultan Reşat’ın tahta çıkarılması, İttihatçıların ülkede dilediklerini yapmalarına meydan vermiş ve sonucunda da, Sultan Reşat’ın bile haberi olmadan ülke Birinci Dünya Savaşı’na sokulmuş, Çanakkale’ de ve Sarıkamış’ ta yüz binlerce vatan evladı şehit verilmiş, ata yadigarı topraklar bir bir elimizden çıkmıştır. Savaşı kaybeden İttihatçılar ise Mondros Mütareke’ sinden sonra teker teker ülke dışına kaçmış, enkazı kaldırma görevi ise merhum Sultan Vahdettin’ e ve O’nun görevlendirdiği Mustafa Kemal’ e düşmüştür.
31 Mart Hadisesi ilk başta basit bir hak arama hareketi olarak başlamış ve İttihatçılara gösterilen kuvvetli bir ikaz olarak düşünülmüşken, bizzat yine İttihatçıların tahrikleri ile amacını aşmış, kanlı bir başkaldırıya dönüşmüştür. Onlarca vatan evladı kurulan mahkemelerde yargılanmış ve idama mahkum edilmiştir. O zamanın sıkıyönetim mahkemesi olan Divan-ı Harbi Örfi’nin başkanı Hurşit Paşa, onlarca kişiyi darağacına göndermekten çekinmemiştir.
Sultan Abdülhamit Han’ a destek mahiyetinde olması gereken gösterilerde, ne yazık ki at izi it izine karıştırılmış, askerlerin beklentileri, muhafazakar halkın istekleri, meşrutiyetin yanlış algılanması gibi bir yığın sebepten dolayı, zahiren İttihatçılara karşı gibi olan gösteriler, yanlış adımlar ve amacını aşan söylemler yüzünden tam da ittihatçıların ekmeğine yağ sürmüştür. Sultan Abdülhamit Han’dan bir an evvel kurtulmak isteyen, dönemin Siyonist güç odakları bu hadiseyi fırsat bilmişler ve son kale olan Osmanlı’nın ipini çekmişlerdir.
Günümüzde İslam Dünyası’nda yaşanan baskı ve zulümlerin temelinde, 31 Mart Vakası’nın amacının dışına çıkarılması ve bunu fırsat bilen İttihatçıların ülke yönetimine el koyarak, ülkeyi felaketlere sürüklemeleri yatmaktadır.
Sultan Abdülhamit Han’ a bu yapılanların benzerleri, aynı şer odakları tarafından ülkemizin seçilmiş Cumhurbaşkanı’na ve Hükümetimize karşı yapılmak istenmektedir. Yüzyıl önce Anadolu insanı bu cinayetlere bil mecburiye sessiz kalmıştı ve bedelini ağır ödedi, artık bedel ödemek istemeyen insanımız, tarihten ders alıp, kendi evlatlarına sahip çıkıyor. 

Yazarın Diğer Yazıları