Başkanlık Sistemi Totaliterleşmeye Yol Açar mı ?

Dünyada yetmişe yakın ülkede başkanlık sistemi uygulanıyor. Özellikle, ABD başta olmak üzere Latin Amerika ülkeleri, bazı Afrika ülkeleri, Orta Asya Türki Cumhuriyetleri başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Her ülkenin kendine has bir takım uygulama farklılıkları olsa da, sistemin ana kurgusunu bozmayan ülkelerde bu sistem başarı ile uygulanıyor. Yönetimde istikrar ile temsilde adalet arasında makul bir denge kurulması gereği, zaman zaman yönetimde istikrarı öncelikli tercih noktasına yerleştirebiliyor. Dünya; istikrarsız yapıların nasıl büyük facialara ve insani dramlara zemin hazırladığının acı örnekleri ile dolu. Hemen yanı başımızda bulunan, Orta Doğu ülkelerindeki siyasi istikrarsızlığın ve otorite boşluğunun neden olduğu trajik olaylar halen hafızalarımızdaki taze yerini koruyor.
Başkanlık sistemi, en az parlamenter sistem ve yarı başkanlık sistemi kadar demokratik ve meşru bir sistem olmasına rağmen, sistemi eleştiren yerleşik düzen ve bu yerleşik oligarşik yapının kalemşörleri tarafından adeta topa tutuluyor. En yaygın eleştiri ise;  “başkanlık sisteminin otoriterleşmeye hatta totaliterleşmeye meydan vereceği, seçilmiş sultanları iktidara taşıyacağı” yönündeki düşünce ve görüşlerdir.
Geçen hafta KONTV Düzlem Programında sistemi genel hatları ile anlattığım üzere; Başkanlık sistemi söylenildiğinin aksine, totaliterleşmeyi değil, erkler ayırımı ve fren denge sistemi sayesinde demokratikleşmeyi hızlandırır, temel hak ve hürriyetlerin gelişip, kurumlaşmasını sağlar. Parlamenter sistemde, meclis çoğunluğunu elinde bulunduran partinin genel başkanı olan başbakan, hem yürütmenin, hem de yasamanın dolayısıyla da tüm ülkenin hâkimidir, taçsız kralıdır. Dilediği yasayı meclisten geçirir, yasaların mutlak uygulayıcısıdır, başkanlık sistemindeki başkandan çok daha güçlüdür ve totaliterleşmeye uygundur.
Başkanlık sisteminde ise; başkanın meclis ile her hangi bir ilişkisi bulunmamaktadır. Yasama görevi parlamentonun, yasaları uygulama görevi ise başkanındır. Başkan parlamentoya hangi yasaları, ne şekilde çıkarmaları konusunda tavsiyede bile bulunamaz. Başkanın bırakın yasama görevine müdahil olmasını, ülke yönetiminde bile birçok kez senato onayına muhtaç olması, onun otoriterleşmesinin önünde büyük bir engeldir. Başkanlık sisteminde ülke “Uzlaşma ve Fren – Denge “ sistemi sayesinde yasama ve yürütme organı tarafından birlikte yönetilir. Başkan, senato onayı olmadan üst düzey bir kamu görevlisini atayamaz, uluslara arası anlaşmaları imzalayamaz.
Çok uzun bir süre Temsilciler Meclisinin başkanlığını yapmış olan Samuel Rayburn’un “Sekiz farklı Başkanın direktifi ve yönetimi altında nasıl çalıştınız ?” şeklindeki soruya “Ben hiçbir zaman, hiçbir başkanın altında çalışmadım; ben sekiz ABD başkanıyla birlikte çalıştım” şeklinde yanıt vermesi, sistem hakkında önemli ipuçları vermektedir. Rayburn’ un bu cevabı, başkan ve kongrenin hiyerarşik bir ilişki içinde olmadığını; ancak işbirliği ile çalıştıklarını anlatması bağlamında önemlidir.
Başkanlık sisteminin en büyük avantajlarından birisi, parlamenter sistemdeki güçlü başbakanın otoriterleşme olasılığını bertaraf etmesi ve demokrasi kültürünü kurumlaştırmasıdır. Başkanlık sisteminde başkan, parlamento tarafından yapılan yasaların uygulayıcısıdır. Parlamento aritmetiği eğer başkanın partisinin dışındaki bir parti lehine oluşmuşsa, o zaman başkanın eli daha da zayıflamış demektir. Bu durumda ülkenin istikrarlı bir şekilde yönetilmesinin tek yolu bulunmaktadır, Uzlaşma ve Hoşgörü…
Haftaya inşallah yine başkanlık sistemi hakkında yazmaya ve halkımızı aydınlatmaya devam edeceğim….

Yazarın Diğer Yazıları